27 Ağustos 2013 Salı

Daha Fazla

125. Gün (Daha Fazla)


Sabahın erken saatlerinde bir adam; dilendiği tasıyla bir dilenci kralın bahçesine girer. Kral sabah yürüyüşleri yapmaya gelirdi; aksi taktirde kralla buluşmak imkânsızdı. Özellikle de bir dilenci için; tüm bürokrasi mekanizması onu engellerdi. O yüzden bürokrasinin olmadığı, kralın yalnız olup, doğada sessiz kalarak, doğanın üzerine yağdırdığı canlılığı ve güzelliği içmek istediği bir zamanı seçti. Dilenci onunla orada karşılaştı.

Kral, "Şimdi zamanı değil... Ben kimseyi görmek istemiyorum" dedi.
Dilenci de, "Ben bir dilenciyim. Senin bürokrasin çok zor ve bir dilenci için seni görmek imkânsız. Beni kabul etmeniz için ısrar ediyorum" dedi.
Kral ondan kurtuluvermeyi düşündü. "Ne istiyorsun? Sadece iste ve onu elde edeceksin. Benim sabah sessizliğimi bozma" dedi.
Dilenci de, "Bana bir şey teklif etmeden önce bir kez daha düşünün" dedi.
Kral: "Sen garip bir adama benziyorsun. Her şeyden önce, kraldan seni kabul etmesini ısrar ederek bahçeye izinsizce girdin. Ve şimdi de ben sana ne dilersen dile diyorum. Sadece benim huzurumu, sessizliğimi bozma."
Dilenci güldü. "Bozulabilen bir huzur, huzur değildir. Ve rahatsız edilebilen bir sessizlik sadece bir hayaldir, gerçek değil" dedi.
O an kral dilenciye baktı. Çok çok önemli şeyler söylüyordu. "Şurası kesin ki bu sıradan bir dilenciye benzemiyor" diye düşündü kral. Ve dilenci de tekrar, "Bunu bir kez daha düşünmenizi istiyorum çünkü istediğim şey sadece dilenci tasımı herhangi bir şey ile doldurmanız ve gideceğim. Ama dolmalı" dedi.
Kral kahkaha attı. "Sen çılgın bir adamsın. Dilenci tasının dolmayacağını mı düşünüyorsun?" diye sordu.
Hazinedarını çağırdı ve ona, " Bu adamın dilenci tasını elmaslarla ve değerli taşlarla doldur" diye buyurdu.

Hazinedar neler olmuş olduğu hakkında hiçbir şey anlamadı. Kimse dilencilerin taslarını elmaslarla doldurmazdı. Ve dilenci hazinedara, "Unutma, dilenci tasım dolmadan buradan bir yere gitmeyeceğim" diye hatırlattı. Bu bir dilenciyle bir kral arasındaki bir meydan okumaydı.

Ve hikâye sonrasında çok garip bir hal alır... Elmaslar dilenci tasına döküldüğü zaman, içine dökülür dökülmez ortadan kayboluyordu. Kral çok utanmış haldeydi. Ama yine de, "Ne olursa olsun, tüm hazinem bitse bile bir dilenci tarafından alt edilemem. Ben ne ihtişamlı imparatorları yendim" dedi. Ve tüm hazine kayboldu! Söylenti tüm başkentte yayıldı ve neler olduğunu görmek isteyen binlerce insan toplandı. Kralı hiç böyle titrerken, sinir krizleri geçirirken görmemişlerdi.

Sonunda, artık hazinede hiçbir şey kalmadığında ve dilenci tası hâlâ eskisi kadar boş olduğunda, kral dilencinin ayaklarına kapandı ve "Beni affetmek zorundasın, anlayamadım. Bu tür şeyler hakkında hiç düşünmemiştim. Yapabileceğimin en iyisini yaptım ama şimdi artık sana sunabileceğim hiçbir şey yok.

Şayet bana bu dilenci tasının sırrını söylersen beni affetmiş olduğunu düşüneceğim. Garip bir dilenci tası; sadece birkaç elmas onu doldururdu ama benim tüm hazinemi aldı" dedi.
Dilenci kahkaha attı ve "Endişelenmene gerek yok. Bu bir dilenci tası değil. Bir insan kafatası buldum ve o kafatasından da bu dilenci tasını yaptım. O eski alışkanlıklarını unutmamış. Kendi dilenci tasının içine, kendi kafana hiç baktın mı? Ona bir şey ver ve o daha fazlasını ve daha fazlasını ve daha fazlasını isteyecek. O sadece bir tek lisan biliyor, 'daha fazla'. O her zaman boş, o her zaman bir dilenci" dedi.

OSHO – Olgunluk -  kitabından alıntıdır.


Renk Kodu: C: 30 M: 11 Y: 100 K: 0


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ne güzel kelimeler onlar... Parmaklarınıza sağlık...