Halil Cibran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Halil Cibran etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Nisan 2014 Çarşamba

Konuşma

362. Gün (Konuşma)

Ve bir öğrenci, 'Bize konuşmadan bahset' dedi.
Ve o cevap verdi:

'Siz konuştuğunuzda, düşüncelerinizle
barış içinde olmayı terk edersiniz;

Ve kalbinizin ıssızlığında daha fazla kalamadığınızda,
dudaklarınızla yaşamaya başlarsınız.

Ses sizin için bir eğlence, bir zaman geçirme aracı olur.

Ve konuşmalarınızın çoğunda,
düşünce yarı yarıya katledilir;
Çünkü düşünce, boşlukta uçan bir kuş gibidir;
kelimelerin kafesinde kanatlarını açabilir ama uçamaz.

Aranızda bazıları,
yalnızlığın korkusuyla konuşkan birini ararlar;
Çünkü, tek başına olmanın sessizliği, gerçek ve çıplak
kendilerini gözleri önüne serer, ki onlar bundan kaçarlar.

Ve konuşmayı seven bazılarınız vardır ki, bilgisizce ve
önceden düşünmeden, kendilerinin bile anlamadığı
bir gerçeği ifşa edebilirler.

Ancak bazılarınız ise içlerinde gerçeği taşır,
ama onu kelimelerle dile getirmezler.

Böylelerinin sinelerinde ruh,
ritmik bir sessizlik içinde dinlenir.

Bir arkadaşınızla karşılaştığınızda, ruhunuzun
dudaklarınıza doğru hareket etmesini
ve dilinizi yönetmesini sağlayın.

Sesinizin içindeki sesin, onun kulağının
içindeki kulağa seslenmesine izin verin;
Çünkü onun ruhu, sizin kalbinizin
gerçeğini saklıyacaktır;

Tıpkı kadeh boşalıp, rengi unutulsa bile,
şarabın tadının ağızda kalması gibi...'

Halil CİBRAN
Renk Kodu: C: 0 M: 79 Y: 75 K: 0

8 Şubat 2014 Cumartesi

Ne Zamana Kadar, Ey İnsan!


290. Gün (Ne Zamana Kadar, Ey İnsan!)

Bir bağ,
Bu dünya ile sonraki arasında;
Susayanlar için, bir tatlı su havuzu;
Bir dikili ağaç
Güzellik ırmağının kıyısında dileyen aç kalplere olgun meyveler sunan


Umutla şakıyan bir kuş
Konuşmanın dallarında
Bedenleri duyarlılıkla dolduran ezgiler söyleyerek
Yükselip Cennetleri dolduran
Bir beyaz bulut gökyüzünde
Ve sonra cömertlik saçan Hayat'ın kırlarındaki çiçeklere bir melek
Tanrılar'ın gönderdiği insanlara tanrıların yollarını öğretsin diye
Asrarte'nin yağla doldurduğu
Karanlığa yenilmemiş
Işıması gizlenmemiş bir ışık
Apollo'dan saçılan
Tek başına
Basitliği giyinmiş
Ve duyarlılıkla beslenmiş
Doğa'nın koynuna oturmuş, yaratmayı öğrenirken
Ve ruhun inişini beklerken
Gecenin sessizliğine uyanmış.
Duygu bahçesine gönlünün tohumlarını ekmiş bir çiftçi
İnsanlar götürür ürününü toplanacağı ambara

Ozan'dır o insanların o yaşarken kulak vermedikleri
Ve ayrılınca dünyadan, kendi cennetine gideceğini bildikleri

İnsanların küçük bir gülüşü bile sakındığı şeyleri arayan O'dur;
Onun nefesleri yükselip, güzelliğin canlı hayaliyle gökkubbeyi doldurur.
Oysa insanlar, ondan yiyeceği ve sığınağı sakınır.

Ne zamana kadar, ey insan,
Ey varlık, ne zamana kadar
Onur evleri kuracaksın onlara
Kanla yoğrulmuş topraktan
Ve sana barış ve rahatlık sunanlardan kaçınacaksın?
Ne zamana kadar öldürmeyi öveceksin
Ve baskı boyunduruğu altında boyun eğenleri?
Ve unutacak mısın, günlerin görkemini görmen için
Karanlığa ışık saçanları?
Onlar ki sırlar içinde yaşarlar
Senin erişemeyeceğin o mutluluk ve keyfiyle

Ve siz ey ozanlar
Bu hayatın hayatları:
Fethettiğiniz yılları
İnsanların zalimliğine karşın
Ve bir defne dalı kazandınız
Aldatmanız dikenlerinden
Siz, gönüllerin üstünde bağımsızsınız
Ve sonsuz olacak sizin krallığınız

 Halil Cibran

Renk Kodu: C:38 M:37 Y: 59 K: 0






30 Aralık 2013 Pazartesi

Salt Sevginin Huzuru

250. (Salt Sevginin Huzuru) 

Almitra konuştu, 
“bize sevgiden bahset” 
ve o müthiş sesiyle konuştu, 
sevgi sizi çağırınca onu takip edin, 
yolları sarp ve dik olsa da 
ve kanatları açıldığında bırakın kendinizi 
telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da 
ve sizinle konuştuğunda ona inanın 
kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi, 
sesi tüm hayallerinizi darmadağan etse de... 
çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer 
sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de... 
en yükseklere uzanıp, güneşle titreşen en hassas dallarınızı okşasa da, 
köklerinize de inecek ve onları saracaktır, toprağa tutunmaya çalıştıklarında... 
mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker, çıplak bırakana kadar döver, harmanlar; 
kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler... 
bembeyaz olana kadar öğütür sizi; esnekleşene kadar yoğurur; 
ve Tanrı’nın ilahi sofrasına ekmek olasınız diye, sizi kendi kutsal ateşine savurur... 
sevgi bütün bunları, kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar... 
ve bu biliş, hayatın kalbinin bir cüzzünü yaratır... 
ancak korkunun kıskacında, salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsınız. 
o zaman örtün çıplaklığınızı, ve sevginin harman yerine adım atın... 
adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı, 
sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya, 
ve ağlayın ama tüm gözyaşlarınızla değil... 
sevgi hiçbir şey sunmaz, sadece kendisini... 
hiçbir şey kabul etmez kendinde olandan gayrı... 
sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de... 
çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir tümüyle... 
sevdiğinizde “Tanrı benim kalbimde” yerine, 
şöyle deyin, “ben kalbindeyim Tanrı’nın” 
ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına, 
çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda... 
sevgi bir şey istemez tamamlanmaktan başka... 
fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa, 
bırakın bunlar sizinde arzularınız olsun... 
erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali... 
şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, kendi sevgi anlayışınla yaralanmak, 
ve kanamak, yine de istek ve coşkuyla... 
şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak, 
ve bir sevgi gününe daha teşekkürle uzanmak... 
sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak, 
akşamın çöküşüyle de eve huzurla dönmek... 
ve uyumak kalbinde sevgiliye bir dua, 
ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...

Halil Cibran


Renk Kodu: C: 0 M: 51 Y: 66 K: 32

26 Aralık 2013 Perşembe

Haz ve Izdırap

246. (Haz ve Izdırap) 
Sonra bir kadın konuştu: 
'Bize haz ve ıztıraptan bahset.'

Ve o cevap verdi: 



'Hazzınız, ızdırabınızın maskesiz halidir.
Ve kahkahanızın yükseldiği aynı kuyu,
sık sık gözyaşlarınızla dolar.

Başka türlü olabilmesi mümkün müdür?
Izdırabın içinize kazıdığı alan ne kadar
derin olursa, o denli çok hazzı içerebilir.

Ve şarabınızı taşıyanla, çömlekçinin fırınında
yanan ayni kadeh değil midir?

Ve sesi ruhunuzu okşayan lavta, daha önce
bıçaklarla oyulan tahtayla bir değil midir?

Kendinizi neşeli hissettiğinizde
kalbinizin derinliklerine inin.

Fark edeceksiniz ki, size bu sevinci veren,
daha önce üzülmenize neden olmuştu.

Üzgün olduğunuzda, tekrar kalbinize dönün.
Göreceksiniz ki, daha önce sevinciniz olan
bir şey için ağlıyorsunuz.

Bazılarınız, 'Haz, ızdıraptan daha anlamlıdır' der;
diğerleri ise, 'Hayır, ızdırap daha anlamlıdır'.

Bense, ikisi birbirinden ayrılamaz, diyorum.

Onlar beraber gelirler.
Ve siz, bir tanesiyle masanızda otururken,
unutmayın ki, diğeri de yatağınızda uyuyordur.

Gerçekte siz, hazzınızla ızdırabınız
arasında bir terazi konumundasınız.
Sadece bos olduğunuzda, hareketsiz
ve dengede kalabilirsiniz.

Bir hazine avcısı, altın ve gümüşünü tartmak için
sizi kullandığında, haz ve ızdırap kefeleriniz,
ister istemez, yükselip alçalacaktır.'
Halil Cibran 
Renk Kodu: C: 0 M: 51  Y: 66 K: 71



22 Ağustos 2013 Perşembe

Yenilgi

120. Gün (Yenilgi

Yenilgi, yenilgim, yalnızlığım ve kimsesizliğim. 
Binlerce yengiden de bana değerli olan sen! 
Dünyadaki tüm parlak başarılardan 
sensin yüreğime yakın olanı! 

Yenilgi, yenilgim, başkaldırım 
ve de benim kendimle tanışmam. 
Sayendedir ki, hala ben ayağı yere basan 
ve solmuş defneler peşinde koşmayan 
biri olduğumun bilincindeyim 
ve sende, yalnızlığımı buldum 
ve de herkesten uzak 
ve de gururlu olmayı. 

Yenilgi, yenilgim, benim parlak kılıcım 
ve de kalkanım. 
Gözlerinde okudum tahtı arayanın 
kendi kendisinin kuluna dönüştüğünü. 
Ve bir kimsenin derinliklerindeki 
esasını anlayabilmemiz için 
onun gücünü söndürmemiz gerektiğini. 
Ve ancak böylesine olgunlaştıktan sonradır ki, 
bir meyvenin tadına varılabildiğini. 

Yenilgi, yenilgim, 
benim sözünü sakınmaz yol arkadaşım 
şarkımı, bağrışmalarımı, sessizliklerimi hep duyacaksın. 
Ve senden başka hiç kimse bana söz etmeyecek 
kanat çırpınmalarından ve deniz kabarmalarından 
ve de geceleri yanan dağlardan. 
Ve sen, tek başına 
ruhumun sarp ve kayalık 
yollarından tırmanacaksın. 

Yenilgi, yenilgim, benim ölmez cesaretim 
sen ve ben fırtınada birlikte güleceğiz 
ve biz ikimiz, derin mezarlar kazacağız 
içimizde ölmekte olanlara 
ve tutunacağız, tüm gücümüzle, 
güneşin karşısında 
ve de tehlikeli olacağız. 


'Deli-' 1918

Halil CİBRAN


Renk Kodu: C: 81 M: 100 Y: 0 K: 13


13 Ağustos 2013 Salı

Beraberlik

111. Gün (Beraberlik)


Sonra Almitra tekrar konuştu: 'Peki ya beraberlik? ' 

Ve o cevap verdi:
Siz beraber doğdunuz ve hep öyle kalacaksınız.
Ölümün beyaz kanatları, sizin günlerinizi
dağıttığında da beraber olacaksınız.
Siz Tanrı’nın sessiz belleğinde bile beraber olacaksınız.
Fakat birlikteliğinizde belli boşluklar bırakın.
Ve izin verin, cennetlerin rüzgârları aranızda dans edebilsin...
Birbirinizi sevin; ama sevgi bir bağ olmasın,
Daha ziyade, ruhlarınızın sahilleri arasında
hareket eden bir deniz gibi olsun.
Birbirlerinizin bardaklarını doldurun;
ancak ayni bardaktan içmeyin...
Ekmeklerinizi paylaşın; ama
birbirinizinkini yemeyin...
Beraberce şarkı söyleyin, dans edin, coşun;
fakat birbirinizin yalnızlığına izin verin;
Tıpkı bir lavtanın tellerinin ayrı ayrı olup,
yine de ayni müzikle titreşmeyi bilmeleri gibi...
Birbirinize kalbinizi verin; ama diğerinin saklaması için değil;
Çünkü yalnızca Hayat’ın eli, sizin kalplerinizi kavrayabilir...
Ve yanyana ayakta durun; ama çok yakın değil,
Çünkü bir mabedin ayakları arasında mesafe olmalıdır;
Ve meşe ağacıyla, selvi ağacı,
birbirinin gölgesi altında büyüyemez.'


HALİL CİBRAN

Renk Kodu: C:0 M: 100 Y: 89 K: 0

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Zaman

103. Gün (Zaman)

Ve bir astronomi bilgini, 'Bize zamandan bahset' dedi.
Ve o cevap verdi:
'Ölçüsüz ve ölçülemeyen zamanı ölçebileceksiniz.
Davranışlarınızı ayarlayacak ve hatta ruhunuzun rotasını,
saatlere ve mevsimlere göre yönlendirebileceksiniz.


Zamanı, kıyısında oturup, akışını izleyeceğiniz
bir nehir haline döndüreceksiniz.

İçinizde zamana bağlı olmadan var olan öz,
yaşamın zamandan bağımsızlığının zaten farkındadır.
Ve bilir ki, dün bugünün anısı, yarın ise bugünün rüyasıdır.

Ve yine bilir ki, içinizde şarkı söyleyen veya düşünen özünüz,
hala yıldızları uzaya dağıtan o ilk anın içinde devinmektedir.

Aranızda, özündeki sevme gücünün sınırsızlığını
hissetmeyen var mıdır acaba?

Yine de bu hudutsuzluğuyla aynı sevginin,
bir sevgi düşüncesinden diğerine,
bir sevgi davranışından bir başkasına,
kendi varlığının tam orta yerinde şimdi
ve hareket etmeden durduğunu kim hissetmez?

Ve zaman da tıpkı sevgi gibi bölünemez ve ölçülemez değil midir?

Yine de eğer düşüncenizde zamanı mevsimlerle ölçmek isterseniz,
her mevsimin diğerlerini içermesine izin verin.

Ve bırakın bugününüz, geçmişi anılarla,
geleceği ise özlemle kucaklasın.'

Halil Cibran


Renk Kodu: C: 0 M: 100 Y: 7 K: 50



17 Temmuz 2013 Çarşamba

Kırık Kanatlar

84. Gün (Kırık Kanatlar)

Yirmi yaşımdayken annem bana şöyle demişti:
- Manastıra girseydim, hem kendim, hem başkaları için en iyisini yapmış olacaktım.
- Eğer manastıra girmiş olsaydın ben dünyaya gelmezdim, dedim.
- Dünyaya gelmen daha önce kararlaştırılmıştı oğlum, dedi.
- Evet ama dünyaya gelmeden çok önce seni annem olarak seçmiştim ben, diye karşılık verdim.
- Dünyaya gelmeseydin cennette bir melek olarak kalacaktın, dedi.
- Ama ben hâlâ bir meleğim, diye cevaplardım.
Gülümsedi ve dedi ki ' Kanatların nerede peki? '
Elini tutup omzuma koydum ve ' Burada ' dedim.
' Kırılmışlar ', dedi. 


Halil Cibran' ın kendi yaptığı resimlerden biridir.

Bu konuşmadan dokuz ay sonra, annem dönülmez ufukta yitip gitti. Ama 'kırılmışlar' sözü içimde yankılanmaya devam etti...

* * *
Bana mutluluktan söz etme; anısı beni mutsuz ediyor. Bana huzurdan söz etme; gölgesi beni korkutuyor; ama bana, sana, Cennet' in kalbimin külleri içinde yaktığı mübarek feneri göstereceğim; seni bir annenin yegâne bir çocuğunu sevdiği gibi sevdiğimi biliyorsun. Aşk seni kendimden dahi korumayı öğretti bana. Beni, seninle birlikte uzak diyarlara gitmekten alıkoyan şey, ateşle temizlenmiş o aşktır. Aşk, senin özgürce ve erdemli bir şekilde yaşamana imkân vermek için içimdeki arzuyu öldürüyor. Sınırlı aşk, sevdiğini sahiplenmek, sınırsız aşk ise sadece kendini ister. Gençliğin saflığı ve uyanışı arasına düşen aşk kendini sahiplenme ile tatmin eder ve sarılmalarla büyür. Ama gök kubbenin kucağında doğan ve gecenin sırlarıyla inen aşk, edebiyat ve ölümsüzlükten başka hiçbir şeyle huzurlu olamaz; İlahi varlık dışında hiçbir şeyin önünde hürmetle eğilemez.

Halil Cibran
Renk Kodu: C: 0 M: 56 Y: 75 K: 0

19 Haziran 2013 Çarşamba

Çocuklar...

56. Gün (Çocuklar)

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil, 
Onlar kendi yolunu izleyen hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller. 



Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.                                                                                                          

Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin



Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar                                                                                                 
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

HALİL CİBRAN


Renk Kodu: C: 3 M:100 Y:100 K: 31 


12 Haziran 2013 Çarşamba

Kurallar

 49. Gün (Kurallar)

Sonra bir avukat, 'Bize kurallardan bahset...' dedi. 
Ve o cevap verdi: 
'Siz kurallar koymayı çok seversiniz, 
Ama kuralları bozmayı daha çok seversiniz. 

Tıpkı okyanus kıyısında sabırla kumdan kuleler yapan, 
sonra da kahkahalarla onları deviren çocuklar gibi. 

Ancak siz kumdan kulelerinizi yaratırken, okyanus 
kıyıya kum taşımaya devam eder. 

Ve siz onları yerle bir ederken, okyanus da sizinle birlikte güler. 
Gerçekten de okyanus, daima masum olanla beraber güler. 

Fakat yaşamı bir okyanus ve insanların koyduğu kuralları kumdan 
kuleler olarak görmeyen kişiler için ne diyebiliriz?  

Onlar için yaşam bir kaya ve kanun bu kayayı kendi isteklerine göre 
oyup şekillendirmek için kullanacakları bir keski gibidir. 

Dansçılardan nefret eden yeteneksiz biri için ne diyebiliriz? 

Veya boyunduruğundan hoşnut olup, ormanındaki geyiği başıboş 
bir serseri olarak yargılayan bir öküz için? 

Peki, derisini dökemediği için, diğerlerini çıplak ve ahlaksız 
olarak niteleyen yaşlı bir sürüngene ne demeli? 

Veya bir düğün şölenine erkenden gelen, iyice karnini doyurduktan 
ve yorulduktan sonra, yemekleri ve eğlenceyi kötüleyen biri için? 

Bunlar hakkında söyleyebileceğim tek şey, hepsinin güneş ışığı 
altında oldukları halde, Güneş’ e sırtlarını dönmüş olduklarıdır. 

Onlar salt kendi gölgelerini görebilirler ve bu gölgeler, onların kanunları 
olur. 

Ve onlar için Güneş, bir gölge yaratıcısından başka ne olabilir ki? 
Ve onlar için kurallara uymak, başlarını yere eğip, toprak üzerindeki 
gölgelerini izlemekten başka bir şey değildir. 

Ancak yüzünü Güneş’e çevirmiş olanlarınızı, toprak üzerine 
çizilmiş imajlar durdurabilir mi? 

Eğer rüzgârla yolculuk ediyorsanız, hangi rüzgârgülü yönünüzü çizebilir? 
Eğer boyunduruğunuzu kırarsanız, ama başka birinin hücresinin 
kapısında değil, hangi kanun sizi sınırlayabilir? 

Ve eğer dans ederseniz, ama başka birinin zincirlerine takılıp 
sendelemeden, hangi kanun sizi korkutabilir? 

Orphalese halkı, davulun sesini boğabilir, bir lirin tellerini 
gevşetebilirsiniz, ama bir tarla kuşuna şarkı söylememesi 
için kim emir verebilir ki? '

Halil CİBRAN

RENK KODU: C:87 M: 0 Y:24 K: 0 

4 Haziran 2013 Salı

Kendini Biliş


41. Gün (Kendini Biliş)

Ve bir adam şöyle dedi: 'Bize kendini bilişten bahset.' 

Ve o cevap verdi:
 

'Kalbiniz gecelerin ve gündüzlerin sırrını sessizce bilir.
 
Ancak kulaklarınız, kalbinizin bilgisini işitmek için deli olur.
 

Düşüncelerinizde daima bildiğinizi, kelimelerde de bileceksiniz.
 
Rüyalarınızın çıplak bedenine parmaklarınızla dokunabileceksiniz.
 

Ve böyle de olması gerekir.
 

Ruhunuzun saklı kaynağı yükselmeli ve çağıldayarak denize doğru koşmalı;
 
Ve o zaman, sonsuz derinliğinizin hazineleri gözlerinizin önüne
 
serilecektir.
 

Ancak bilinmeyen hazinenizi tartmak için tartı aramayın ;
 
Ve bilginizin derinliğini değnekle veya iskandil ipiyle ölçmeye kalkmayın.
 

Çünkü kişi, ölçüsüz ve sınırsız bir deniz gibidir.
'Tek doğruyu buldum' değil, 'Bir doğruyu buldum' deyin

'Ruha giden yolu buldum' değil,
'Kendi yolumda yürürken ruhu buldum' deyin.

Çünkü ruh, her yolda yürür.
Ruh ne bir çizgi üzerinde yürür;
ne de bir kamış gibi dümdüz büyür.
Ruh, sayısız taç yaprakları olan
bir lotus çiçeği gibi açılır.
 

Halil Cibran

RENK KODU: C:65 M: 36 Y:0 K: 1 

2 Haziran 2013 Pazar

Evlilik

 39. Gün (Evlilik)

Ruhum mısra çekti ve Halil Cibran okumak istedim. Karşıma çıkan ilk şiirini okudum ve sizlerle paylaşmak istedim. Boşanmaların bu kadar artığı bir dönemde galiba bu şiir biraz olsun evlilik üzerine düşünmemizi sağlayacaktır.





EVLİLİK

Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız, 
Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız,
 
Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız,
 
Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,
 
Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,
 
Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,
 
Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi
 
Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,
 
Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,
 
Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın,
 
Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,
 
Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,
 
Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,
 
Hep yan yana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,
 
Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,
 
Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez...

Halil Cibran

RENK KODU: C:12 M: 39 Y:36 K: 2


3 Mayıs 2013 Cuma

AŞK

9.     Gün ( Halil Cibran’dan AŞK)

Bir şiir okudum kalbim yandı,
düşüncelerim karmakarışık oldu ve en önemlisi de ruhuma iyi geldi. Sizin de okumanızı istiyorum çünkü aşkı tanımaya çalışan bizlere iyi gelecektir. Benim bunun üzerine yazacak tek bir kelimem bile olamaz. Bakalım size neler hissettirecek? Kaç kişinin ruhuna dokunacak?


Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim, ama hiçbir sözcük bulamadım.
Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü, yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü. 
Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk 'ı soran sizler,
Aşk peçesiyle beni kuşattığından beri ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum.
Sorularımı kim yanıtlayabilir? Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum.
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir? 


Aşk adına söyleyin, yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir?
Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir?
Baktığım bu görünmeyen, merak ettiğim açıklanamayan, hissettiğim hissedilemeyen şey nedir? Hıçkırıklarımda kahkahanın yankısından daha güzel, sevinçten daha mutluluk verici bir keder var.
Neden kendimi beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten, hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum?
Uyanıklık hayaletleri kurumuş göz kapaklarımın üstünde titreşiyor ve taştan yatağımın etrafında düş gölgeleri uçuşuyor.
Aşk diye seslendiğimiz şey nedir? Söyleyin bana, bütün anlayışlara sızan ve çağlarda gizli olan o sır nedir?
Başlangıçta olan ve her şeyle sonuçlanan bu anlayış nedir?
Yaşam 'dan ve Ölüm 'den, Yaşam 'dan daha acayip, Ölüm 'den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir?
Söyleyin bana dostlar, içinizde Yaşam 'ın parmakları ruhuna dokunduğunda Yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı?
Yüreğinin sevdiğinin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı? 

İçinizden kim ruhunun seçtiği kişiyi bulmak için uzak denizlere açılmaz, çölleri aşmaz, dağların doruğuna tırmanmaz?
Hangi gencin yüreği tatlı nefesli, güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez?
Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir Tanrı 'nın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz?  Dün kapısından geçenlere Aşk'ın sırları ve değeri sorulan tapınağın girişinde durmuştum. Ve önümden çok zayıflamış, yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi:
'Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür.'
Yiğit bir genç karşılık verdi:
'Aşk bugünümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar.'
Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi:
'Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin ölümcül zehiridir.
Zehir çiy gibi taze görünür, susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler.'
Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki:
'Aşk Şafak 'ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır.'
Ardından çatık kaşlı, kara giysili, sakallı bir adam geldi:
'Aşk gençlikte başlayıp biten kör cahilliktir.' 

Bir başkası gülümseyerek açıkladı:
'Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir.'
Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu:
' Aşk ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir;
yürek tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve sessiz vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar.'
Çalgısını çalan genç bir adam şarkı söyledi:
'Aşk ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.
Yaşam 'ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar.'
Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üzerinde sürüklenen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam titrek bir sesle şunları söyledi:
'Aşk mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi, Sonsuzluk 'un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir.' 

Ve onun ardından gelen beş yaşındaki bir çocuk gülerek dedi ki:
'Aşk annemle babamdır, onlardan başka kimse bilmez aşkı.'
Ve böylece Aşk'ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.
O anda tapınağın içinden gelen bir ses duydum:
'Yaşam iki yarıya ayrılmıştır: biri donar, biri yanar; yanan yarı, Aşk 'tır.'
Bunun üzerine tapınağa girdim, sevinçle diz çökerek dua ettim:
'Tanrım, beni yanan alevin besleyicisi yap...
Tanrım beni kutsal ateşine at…”

Halil Cibran

RENK KODU: C: 0 M: 100 Y: 0 K: 100