Beynim sorun çıkardığı için yazıyorum. O kadar sorun çıkarıyor ki bir şekilde soluk almak istiyor. Kalıplaşmış dünyanın kalıplaşmış davranışlarında sıkıştığından beri bir çıkar yol arıyor. Kendime bir süre tanıdım. Tam bir yıl boyunca yani seneye bugüne gelene kadar günlük yazılar yazacağım. Şu an neler yazacağım konusunda hiçbir fikre sahip değilim. Galiba gün içinde ruhumda yaşanan ve özellikle de kafamı meşgul eden düşünceleri yazarım diye düşünüyorum. Bilinmez değil mi? Belki de öyle bir değişim olacak ki yazmaktan vazgeçeceğim ya da günde birkaç kez yazacağım. Bir bilinmeze doğru yol alıyorum. Bildiğim tek şey ise kafamın içinde bir gülücük oluştuğu. Kendine bir yıl sürecek bir uğraş bulduğu için mutlu galiba…
Her
güne içimden geçen sayıları yazarak bir renk vermeyi düşünüyorum. (Laf aramızda
InDesign programını öğrenmek için her gece
bilgisayar başında saatler geçiriyorum. Profesyonel anlamda bir şey
yapamayabilirim ama bazı projelerim var. Bakarsınız bu zaman içinde onlara da
değinirim. Bu yüzden renklerin CMYK kodlarını da yazacağım. Bakalım kaç renk
süsleyecek üçtüzaltmışbeş günüJ)
Şu an televizyonda kadınlarla
ilgili bir belgesel var. Yazıyorum ama kulağımı da söylenenleri dinlemekten
alamıyorum. Bekâr bir kadın olarak diyebilirim ki genç yaşlarımda, geleceğimde
bu kadar değişik duygular yaşayacağımı düşünmüyordum. Otuzlarıma gelene kadar
çektiğim sıkıntıların nedenini bilemiyordum. Düşünür dururdum. Bir şarkıda dendiği
gibi “Bildiklerim çektiklerime yetmeyince.” Yaş otuzlara geldiğinde bildikçe
neler yaşadığımı anlamaya başlamışım. Şimdi bana yirmilerine geri dön deseler
asla dönmem. Aynı ruhsal çalkantıları yaşamak istemem.
Yıllar önce kendimce bir karar aldım.
Gerçekten de ruhsal anlamda sıkıştığımda hayatın bana göstereceği yolu
kelimelerde bulmaya çalışacağım diye. Bu her şey olabilirdi. Bir film repliği,
bir romandan bir cümle ya da bir şarkı sözü vb… Bir yazar bana seslenecek, bir
şair birinin bulacağına inandığı kelimeleri düşüncelerinden çıkaracaktı. İşte
bu yüzden kelimelerin izini sürüyorum. Ansızın çıktıklarında hayatımın
sıkıştığı anı aydınlatacağını biliyorum.
İşte hayatımı aydınlatan en
anlamlı cümlelerinden biri “Erdemliydi çünkü sınanmamıştı. BALZAC”.
Bu arada tam bunları yazarken
Bosna Savaşını anlatan bir program başladı. Yazmaya bir süre ara verdim ve geri
dönüp yeniden yazıyorum. Bosna Savaşı ile ilgili hemen her şey bana acı veriyor.
Okuduklarım, izlediklerim, dinlediklerim. Ben o zamanlar lise öğrencisiydim.
Bosna ‘da yaşanan katliamlara karşı bir mitinge katılmıştım. Hayatımda ilk defa
katledilen insanlar için bağırıyordum. “Yalnız değilsin Bosna” diye; ama yıllar
sonra olayların iç yüzünü okuduğumda anladım ki ben ne kadar bağırırsam bağırayım
Bosna o gün yalnızdı. O gün bugündür Bosna denince kalbimde akan sular durur. Öldürülen,
tecavüze uğrayan, işkence gören onlarca insanın acısını hala yüreğimde
yaşıyorum. Savaş altında olan tüm insanlar gibi…
Bugünlük bu kadar yeter galiba.
Beynim biraz olsun rahatladı. Sait Faik’in dediği gibi “Yazmasam deli
olacaktım.” Galiba ben de delirmemek için yazıyorum.
RENK KODU: C:
4 M: 14 Y: 44 K: 14