Nazım Hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Nazım Hikmet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2014 Cumartesi

Mavi Gözlü Dev ve Minnacık Kadın

318. Gün (Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri )

Çok severim bu şiiri… Bugün daha bir güzel geldi bana…







O mavi gözlü bir devdi. 
Minnacık bir kadın sevdi. 
Kadının hayali minnacık bir evdi, 
bahçesinde ebruli 
hanımeli 
açan bir ev. 

Bir dev gibi seviyordu dev. 
Ve elleri öyle büyük işler için 
hazırlanmıştı ki devin, 
yapamazdı yapısını, 
çalamazdı kapısını 
bahçesinde ebruli 
hanımeli 
açan evin. 

O mavi gözlü bir devdi. 
Minnacık bir kadın sevdi. 
Mini minnacıktı kadın. 
Rahata acıktı kadın 
yoruldu devin büyük yolunda. 
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve, 
girdi zengin bir cücenin kolunda 
bahçesinde ebruli 
hanımeli 
açan eve. 

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev, 
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz: 
bahçesinde ebruli 
hanımeli 
açan ev.. 

Nazım HİKMET
Formun Üstü
Formun Altı

Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 76 M: 75 Y: 0 K: 0



13 Şubat 2014 Perşembe

Karıma Mektup

295. Gün (Karıma Mektup)

Dostlar bugün biraz Nazım okuyayım dedim. İçime işledi. Ruhunuzu ara sıra şiirlerle besleyin. Mutlaka huzur bulacaksınız.






Bir tanem! 
Son mektubunda: 
"Başım sızlıyor 
yüreğim sersem!" 
diyorsun. 
"Seni asarlarsa 
seni kaybedersem," 
diyorsun, 
"yaşayamam!" 

Yaşarsın, karıcığım, 
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda; 
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı, 
en fazla bir yıl sürer 
yirminci asırlarda 
ölüm acısı. 
Ölüm 
bir ipte sallanan bir ölü. 
Bu ölüme bir türlü 
razı olmuyor gönlüm. 
Fakat 
emin ol ki, sevgili, 
zavallı bir çingenenin 
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli 
geçirecekse eğer 
ipi boğazıma, 
mavi gözlerimde korkuyu görmek için 
boşuna bakacaklar 
Nazım'a! 

Ben, 
alacakaranlığında son sabahımın 
dostlarımı ve seni göreceğim, 
ve yalnız 
yarım kalmış bir şarkının acısını 
toprağa götüreceğim... 
Karım benim! 
İyi yürekli, 
altın renkli, 
gözleri baldan tatlı arım benim; 
ne diye yazdım sana 
istendiğini idamımın, 
daha dava ilk adımında 
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar 
kellesini adamın. 
Haydi bunlara boş ver. 
Bunlar uzak bir ihtimal! 
Paran varsa eğer 
bana fanila bir don al, 
tuttu bacağımın siyatik ağrısı. 
Ve unutma ki 
daima iyi şeyler düşünmeli 
bir mahpusun karısı. 


Nazım Hikmet

Formun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 23 M:72 Y: 0 K: 0


13 Aralık 2013 Cuma

Ülkecek Donuyoruz.

233. Gün (Ülkecek Donuyoruz.)


Bu kadar soğuk bir güne ancak bu şiir eşlik edebilir. Ülkem donuyor. Bodrum'da  donuyor. Kar yağsa biraz olsa ayazı kesecek ama bu iklim tipinde yağması zor. Bodrum'un kışı vallahi ağırdır. Bir ayazı vardır. İliklere işler. Eve gitsem de sıcağa teslim olsam dersin. Ne fayda... Evler yazlık bir sisteme (serin tutmaya) göre yapıldığı için ısınmaz ve dondurur. Mesela benim asla ısınmayan bir evim var. Hiçbir şey fayda etmiyor diyebilirim. Klima, elektrikli soba, battaniye, kalın çoraplar vs...  Allah bu soğukları yaşayan herkese kolaylık versin. 


Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri:
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
bu sabah başladı bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak:
Öleceğimizi bilip
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, trenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova...

Moskova, Peredelkino - 14.03.1956

Nazım Hikmet

Renk Kodu: C: 24 M: 78  Y: 17 K: 0

Çocukluğumda sevdiğim karlı kartpostallarından paylaşayım dedim...







5 Kasım 2013 Salı

Ceviz Ağacı

195. Gün (Ceviz Ağacı)

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, 
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, 
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında. 

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. 
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl. 
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril, 
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil. 
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var. 
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a. 
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım. 
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u. 
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım. 

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.


Nazım Hikmet Ran

Bir de Cem Karaca'dan dinleyelim.

Renk Kodu: C: 51 M: 77  Y: 100 K: 0



25 Eylül 2013 Çarşamba

Acı Üstüne Alıntılar

154. Gün (Acı Üstüne Alıntılar)

Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum..
Ayağını bir cam parçasıyla kesmek veya eczanede dikiş artırmak değildi bu..
Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi..
Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yok eden şeydi..
José Mauro de VASCONCELOS /Şeker Portakalı

********************
 “Herkes geçer diyor, geçer mi Olric?
Herkes ne bilir acımı. Herkes ne bilsin acımızı. Yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan, iyiymiş gibi yapmaktan, nefes alıp onu içimde tutmaktan, o nefeste boğulmaktan sıkıldım. Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz Olric. 
- Evet... Efendimiz. 
- Bana katıldığını bilmek güzel. Arada ses vermen güzel... İçimin sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan.”
Oğuz Atay / Tutunamayanlar

********************

Dilsizdir benim acılarım!
Konuşmazlar kimseyle,
Sadece benim canımı acıtırlar,
Hiç hak etmediğim halde…
Cemal Süreyya

********************
Tabii acı çekeceksin, görmenin bedelidir bu. Tabii için korkuyla dolacak, yaşamak demek tehlike içinde olmak demektir. Büyümek zordur!                                                                                                                 
Irvin D. Yalom  / Nietzsche Ağladığında

********************
"Ayrılık değil, özlemek hiç değil; en büyük acı, bu giderek büyüyen boşlukmuş...                                        
Cezmi Ersöz/ Şizofren Aşka Mektup

********************
Karıcığım,
Hasretliğin on ikinci yılı

on ikinci yılı
Gönül ağzına kadar dolu
Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma
İstanbul diyorum sen
Sen şehrim kadar güzelsin
Şehrim senin kadar acılı.
(Nazım Hikmet'in karısı Piraye'ye yazdığı şiir..)


Renk Kodu: C: 37 M: 64  Y: 54 K: 13

30 Ağustos 2013 Cuma

Herkes Gibisin

128. Gün (Herkes Gibisin)


Gönlümle baş başa düşündüm demin; 
Artık bir sihirsiz nefes gibisin. 
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin 
Akisleri sönen bir ses gibisin. 


Mâziye karışıp sevda yeminim, 
Bir anda unuttum seni, eminim 
Kalbimde kalbine yok bile kinim 
Bence artık sen de herkes gibisin.

1920
Nazım Hikmet Ran

Bir de Cem Karaca’dan dinleyin bu güzelim şiirin şarkısını… Her ikisini de çok severim…

Renk Kodu: C: 33 M: 0 Y: 0 K: 0

9 Ağustos 2013 Cuma

Fevkalâde Memnunum Dünyaya Geldiğime

107. Gün (Fevkalâde Memnunum Dünyaya Geldiğime)


Fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime, 

toprağını, aydınlığını, kavgasını ve ekmeğini seviyorum. 
Kutrunun ölçüsünü santimine kadar bilmeme rağmen 
ve meçhulüm değilken güneşin yanında oyuncaklığı 
dünya, inanılmayacak kadar büyüktür benim için. 
Dünyayı dolaşmak, 
görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim. 
Hâlbuki ben 
yalnız yazılarda ve resimlerde yaptım Avrupa yolculuğumu. 
Mavi pulu Asya'da damgalanmış 
                                                  bir tek mektup bile almadım. 
Ben ve bizim mahalle bakkalı 
ikimiz de kuvvetle meçhulüz Amerika'da. 
Fakat ne zarar, 
Çin'den İspanya'ya, Ümit Burnu'ndan Alaska'ya kadar 
her mili bahride, her kilometrede dostum ve düşmanım var. 
Dostlar ki bir kerre bile selâmlaşmadık 
aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz. 
Ve düşmanlar ki kanıma susamışlar 
                                              kanlarına susamışım. 
Benim kuvvetim : 
bu büyük dünyada yalnız olmamaklığımdır. 
Dünya ve insanları yüreğimde sır 
                                ilmimde muamma değildirler. 
Ben kurtarıp kellemi nida ve sual işaretlerinden, 
büyük kavgada 
                          açık ve endişesiz 
                                                    girdim safıma. 
Ve dışında bu safın 
                    toprak ve sen 
                             bana kâfi gelmiyorsunuz. 
Hâlbuki sen harikulâde güzelsin 
                             toprak sıcak ve güzeldir.

Nazım Hikmet 


Renk Kodu: C: 87 M: 3 Y: 0 K: 0


6 Haziran 2013 Perşembe

Ağlayan Söğüt

43. Gün (Ağlayan Söğüt)

Ağaçları anlatmaya devam edelim dostlar. Onların toprağa bağlılığı, kendilerini doğanın içinde var etme çabaları bizlere örnek olmalı diye düşünüyorum.

Salkım söğüt ağacının latince ismi Salix Babylonica’dır. Anavatanı Çin ve Japonya’dır. Söğütgiller salicaceae ailesindendir. Sarkık dallı, yuvarlak ve sarkık tepeli bir ağaçtır. Dalları çok ince ve esnek olduğu için dik durmaz, aşağı doğru sarkar. Bu yüzden de kendisine Ağlayan Söğüt denir. Bu da onun güzelliğine güzellik katar. Hızlı büyür. 15 metreye kadar boylanma yapabilir. Gövde kabuğu yaşlı ağaçlarda uzunlamasına çatlaklı ve boz renklidir. Yaprakları dar, mızrak biçimindedir. Yaprağın her iki yüzü de tüysüzdür. Üst yüzü koyu, alt kısmı griye yakın yeşildir. Sulak yerlerde; ıslak ve bataklık alanlarda çok iyi gelişim gösterir. Bol güneş ister, aydınlık ortamlara bayılır. Oldukça sorunsuz ve kaprissizdir. Azla yetinmesini bilir. Yaprakları, yaz aylarında kocaman bir şemsiye görevi görür. Sonbaharda yaprakları sarardığında muhteşem bir manzara yaratır. Kış geldiğinde ise daha da hoşa giden bir manzara ortaya çıkar. Bu kadar güzel bir ağaçtan bahsedip de Nazım Hikmet’in şiirini okumamak olur mu?

SALKIM SÖĞÜT 

Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akarsuyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!

Ağlama salkımsöğüt
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!

Nazım Hikmet

RENK KODU: C:0 M: 43 Y:16 K: 0


bahce.gen.tr sitesinden alıntı yapılmıştır.

                                                                   40 saniyede ağacın 1 yıllık yolculuğu...







23 Mayıs 2013 Perşembe

Karanlıkta Kar Yağıyor


29. Gün (Karanlıkta Kar Yağıyor)

Ne maveradan ses duymak,
ne satırların nescine koymak o "anlaşılmayan şeyi",
ne bir kuyumcu merakıyla işlemek kafiyeyi,
ne güzel laf, ne derin kelam...


Çok şükür
  hepsinin
     hepsinin üstündeyim bu akşam.

Bu akşam
bir sokak şarkıcısıyım hünersiz bir sesim var;
sana,
senin işitemeyeceğin bir şarkıyı söyleyen bir ses.

Karanlıkta kar yağıyor,
sen Madrid kapısındasın.
Karşında en güzel şeylerimizi
    ümidi, hasreti, hürriyeti
ve çocukları öldüren bir ordu.

Kar yağıyor.
Ve belki bu akşam
ıslak ayakların üşüyordur.
Kar yağıyor,
ve ben şimdi düşünürken seni
şurana bir kurşun saplanabilir
ve artık bir daha
   ne kar, ne rüzgar, ne gece...

Kar yağıyor
ve sen böyle "No pasaran" deyip
         Madrid kapısına dikilmeden önce
         herhalde vardın.
Kimdin, nerden geldin, ne yapardın?
Ne bileyim,
      mesela;
Astorya kömür ocaklarından gelmiş olabilirsin.
Belki alnında kanlı bir sargı vardır ki
kuzeyde aldığın yarayı saklamaktadır.
Ve belki varoşlarda son kurşunu atan sendin
"Yunkers" motorları yakarken Bilbao'yu.
Veyahut herhangi bir
Konte Fernando Valaskerosi de Kortoba'nın çiftliğinde
                      ırgatlık etmişindir.
Belki "Plasa da Sol"  da küçük bir dükkanın vardı,
renkli İspanyol yemişleri satardın.
Belki hiçbir hünerin yoktu, belki gayet güzeldi sesin.
Belki felsefe talebesi, belki hukuk fakültesindensin
ve parçalandı üniversite mahallesinde
bir İtalyan tankının tekerlekleri altında kitapların.
Belki dinsizsin,
belki boynunda bir sicim, bir küçük hac.
Kimsin, adın ne, tevellüdün kaç?
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim.
Bilmiyorum
belki yüzün hatırlatır
Sibirya'da Kolçak'ı yenenleri
belki yüzünün bir tarafı biraz
bizim Dumlupınar'da yatana benziyordur
ve belki bir parça hatırlatıyorsun Robespiyer'i.
Yüzünü hiç görmedim ve görmeyeceğim,
adımı duymadın ve hiç duymayacaksın.
Aramızda denizler, dağlar,
        benim kahrolası aczim
ve "Ademi Müdahale Komitesi" var.
Ben ne senin yanına gelebilir,
       ne sana bir kasa kurşun,
       bir sandık taze yumurta,
       bir çift yün çorap gönderebilirim.
Halbuki biliyorum,
bu soğuk karlı havalarda
iki çıplak çocuk gibi üşümektedir
Madrid kapısını bekleyen ıslak ayakların.
Biliyorum,
ne kadar büyük, ne kadar güzel şey varsa,
insanoğulları daha ne kadar büyük
        ne kadar güzel şey yaratacaklarsa,
yani o korkunç hasreti, daüssılası içimin
güzel gözlerindedir
       Madrid kapısındaki nöbetçimin.
Ve ben ne yarın, ne dün, ne bu akşam
onu sevmekten başka bir şey yapamam.

 Nazım Hikmet


Renk Kodu: C:38 M:37 Y: 59 K: 0