efsane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
efsane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Temmuz 2013 Pazar

Süphan Dağı Efsanesi

88. Gün (Süphan Dağı Efsanesi)

Güzel ve Yalnız Ülkemin en görkemli dağlarından biri olan Süphan Dağı, Doğu Anadolu'da Van gölünün kuzeyinde  Patnos, Malazgirt, Ahlat ve Adilcevaz sınırları içinde yer almaktadır.

Sönmüş bir volkan olan Süphan dağı, Anadolu'nun 3. yüksek doruğudur. Doruk bir örtü buzulu ile kaplıdır. En yüksek zirvesi 4058 metre yükseklikteki Sandıktepe' dir. Bu dağın zirve kesiminde 1 km çapında bir son püskürme lav tümseği ve bu tümseğin tepesindeki düzlükte genişçe küçük buzul gölleri bulunan bir de kalderası bulunmaktadır. Doruk bir örtü buzulu ile kaplıdır. Son püskürmesini tarihi dönemde yapmıştır. Dağın çevresindeki volkanik düzlüklerdeki verimli topraklarda tarım gelişmiştir.

Bir de güzel efsanesi vardır ki…

İki sevgili; Hace ile Siyabent birbirlerini büyük bir aşkla sevmektedirler. Fakat bu aşklarına aileleri karşı çıkar. Bir gün iki sevgili kaçmaya karar verirler. Gece yarısından sonra Siyabent ile Hace, Süphan Dağı eteğinde buluşurlar.

Süphan Dağı zirvesine doğru çıkarlar. Gökyüzünde pırıl pırıl yanıp sönen yıldızların ve dolunayın altında yürürler. Epey bir zaman sonra yorulurlar. Dinlenmek için bir mola verirler. Mola verdikleri yer karanlık denilen Süphan Dağı eteğindeki uçurumun tepesidir. Burada kuracakları yuvayı hayal ederler. Çok yorulan Siyabent başını Hace’nin dizine koyup derin bir uykuya dalar. O sırada bir geyik sürüsü üzerlerine gelmektedir. Sürünün liderliğini yapan erkek geyik bu iki sevgiliyi görür. Onları rahatsız etmemek için erkek geyik dişi geyiğe ve sürüyü oraya yaklaştırmaz.

Bu durum karşısında Hace çok duygulanır. Gözünden damlayan yaşlar sevgilisinin yüzüne düşer. Siyabent uyanır. Bakar ki sevgilini gözünden yaşlar akmaktadır. Hace’ ye niçin ağlıyorsun?’’ diye sorar.
Sevgilisini ağlatanın bir geyik olduğunu öğrenince… ‘‘Seni ağlatan o geyiğin ciğerini söküp sana getireceğim’’ der ve yerinden ok gibi fırlayıp geyiğin peşine düşer.

Güneşin batmasına yakın uzaktan görülür. Geyiği yakalayıp omzuna atarak Hace’ nin yanına gelir. Geyiğin ciğerini sökmek için bıçağını çıkarıp tam keseceği zaman geyiğin can havliyle ayaklarını çırpmasıyla Siyabent uçurumdan aşağıya düşer.

Hace düşen sevgilisinin ardından: ‘‘Sen olmadan ben de yaşayamam’’ diyerek kendini uçurumdan aşağıya atar. Bu acı olay dilden dile dolaşarak efsaneleşir. İki sevgilinin düştüğü yerde her yıl karların erimesiyle iki tane gül açar. Adeta bu ölümsüz aşk efsanesini hatırlatır.

Not: Bu efsaneyi bana hatırlatan arkadaşıma da buradan teşekkür ediyorum. Bütün güzellikler seninle olsun...


Renk Kodu: C: 18 M: 75 Y: 11 K: 0





9 Haziran 2013 Pazar

Simurg'un Hikayesi

 46. Gün (Simurg 'un Hikayesi)


Dostlar sizinle en sevdiğim efsanelerden birini paylaşmak istiyorum.

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix ), Bilgi Ağacı' nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir...

Kuşlar Simurg' a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg' u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg' un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg' un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg' un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.


Ancak Simurg' un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...

Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...

Aşk Denizi’ nden geçmişler önce… Ayrılık vadisinden uçmuşlar...  Hırs Ovası’ nı aşıp, Kıskançlık Gölü’ne sapmışlar... Kuşların kimi Aşk Denizi’ ne dalmış, kimi Ayrılık vadisinde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...

Önce Bülbül geri dönmüş güle olan aşkını hatırlayıp… Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış). Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış. Baykuş yıkıntılarını özlemiş. Balıkçıl kuşu bataklığını… 

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi yokoluşta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. 

Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça "si", "otuz" demektir... “murg" ise "kuş"...
Simurg' un yuvasını bulunca öğrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg' muş. Her biri de Simurg' muş. 30 kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk kendine yapılan yolculuktur. 

Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...

Ne kadar anlamlı değil mi?

RENK KODU: C:0 M: 62 Y:39 K: 0