132.
Gün (Ne Fayda)
Sevgili dostlar bu öyküyü bir
zamanlar benim için çok önemli olan biri anlatmıştı. Sonrasında yaşanılanlar
gösterdi ki kendisi anlattığı öykünün insana katması gereken farkındalığı
anlamamış. Bu da gösteriyor ki bazı insanlar sadece konuşuyorlar.
İş
konuştukları gibi yaşamaya geldiğinde olmuyor. Yapamıyorlar. İşin
kötü tarafı bu insanları başta tanımıyorsunuz ya da nasıl olduklarını
anlamıyorsunuz. Hayatınıza alıyorsunuz. Sanıyorsunuz ki ağzından çıkan cümleler
yüreğinde yer etmiş. İnanıyorsunuz daha da kötüsü güveniyorsunuz. Hayata size
sunduğu cümlelerdeki gibi baktığını sanıyorsunuz. Neyse bir olay oluyor.
Bakıyorsunuz ki onca güzel cümle eden bu insanlar – insanlıktan dem
vuruyorlardı ya- savunduklarının tam tersi asla insan olmaya ait olmayacak
davranışlar sergiliyorlar.
Neyse yaralanıyorsunuz. Kendinize
kızıyorsunuz ama bunun nedeni “Nasıl güvendim?” sorusuna cevap bulamadığınız
için. Neyse zaman geçiyor bir iki kere daha bu tip insanlara güveniyorsunuz ve
sonunda artık güvenmekten vazgeçiyorsunuz. Hepsinden önemlisi de tek cümlede
anlıyorsunuz. Mertliğin edilen lafta değil icraatta olduğunu.
Bir de sizi kaybettikten
sonra geri kazanmaya çalışanlar var. Zannediyorlar ki bıraktığı yerdesiniz.
Bunlarda bence en acınası durumda olup hayatın kendi etrafında döndüğünü
sananlar…
Halil Sezai’nin Sonbahar adlı
şarkısında ne güzel ifade etmiş bunu…
İki kelime yetiyor seni seven kalbi kırmaya sonra roman
yazsan ne fayda…
İki adımda geçiyorsun yalnızlık denen tarafa sonra dağlar
aşsan ne fayda…
İşte işin özü bu…
Anadolu ne güzel söylemiş.
Geçti
Bor'un Pazarı Sür Eşeği Niğde'ye…
Gelelim hikâyeye… Bildik olabilir ama yine de paylaşmak
istedim.
Bir zamanlar çok öfkeli ve hırçın bir çocuk vardı. Çocuk, sonradan üzülse
de, kolayca öfkelenip hırçın davranışlar göstermekten kendini alamıyordu. Bir
gün, yaptığı bir hırçınlığın ardından öfkesi yatışıp üzüntü hissetmeye
başladığında, babası bir torba çivi verdi çocuğa. Ve ne zaman sinirlenip
hırçınlık yapar ise, bu çivilerden birini arka bahçedeki çitlere çakmasını
söyledi.
Çocuk, ilk gün otuz yedi çivi çaktı. Daha sonraki günlerde çakılan çivi
sayısı gitgide azaldı. Çocuk, öfkesine hâkim olmanın arka bahçeye gidip çivi
çakmaktan daha kolay olduğunu zamanla fark etmişti.
Sonunda
çocuk öfkesine hakim olur hale geldi. Gidip durumunu babasına sevinç içinde
anlattı. Babası, bu defa, kendisini tutabildiği her gün için çivilerden bir
tanesini çitlerden sökmesini istedi oğlundan.
Günler, haftalar geçti ve en sonunda çocuk babasına tüm çivilerin
bittiği haberini verdi. Bunun üzerine, babası:
"Aferin oğlum! İyi iş becerdin ve öfkene hâkim olmanı
başardın."dedi. Ve çocuğun elinden tutup onu çitlerin yanına götürdü.
Eliyle çitlerdeki delikleri göstererek: "Ama şu çitlerdeki delikleri görüyor
musun? İşte o çitler bir daha asla aynı olmayacaklar." diye ekledi.
"Öfkelenip de kötü sözleri söylediğin veya kötü hareketler
sergilediğin zaman, insanların kalplerinde işte bu çitlerde gördüğün gibi
delikler açmış olursun. Ardından özürde dilesen, o yaranın izi orda kalır. Onun
için özür diler hallederim diye düşünmek yerine, sonradan özür dilemek zorunda
kalacağın yapmamaya çalışmalısın."
ANLAYANA DİYE DE EKLİYORUM… :)
Renk Kodu: C: 36 M: 0 Y: 97 K: 0
Çok doğru...
YanıtlaSilanlayan anlayabilseldi
YanıtlaSilbu kelimeler yazılmazdı
güzel insan
"Kırık bir kalbi alçıya alırsanız, herkes gelir imzasını atar." mmurathan mungan
Eeee yani diyelim geçiştirelim:)))
Sil