3 Eylül 2013 Salı

Ne Fayda

132. Gün (Ne Fayda)

Sevgili dostlar bu öyküyü bir zamanlar benim için çok önemli olan biri anlatmıştı. Sonrasında yaşanılanlar gösterdi ki kendisi anlattığı öykünün insana katması gereken farkındalığı anlamamış. Bu da gösteriyor ki bazı insanlar sadece konuşuyorlar. 

İş konuştukları gibi yaşamaya geldiğinde olmuyor. Yapamıyorlar. İşin kötü tarafı bu insanları başta tanımıyorsunuz ya da nasıl olduklarını anlamıyorsunuz. Hayatınıza alıyorsunuz. Sanıyorsunuz ki ağzından çıkan cümleler yüreğinde yer etmiş. İnanıyorsunuz daha da kötüsü güveniyorsunuz. Hayata size sunduğu cümlelerdeki gibi baktığını sanıyorsunuz. Neyse bir olay oluyor. Bakıyorsunuz ki onca güzel cümle eden bu insanlar – insanlıktan dem vuruyorlardı ya- savunduklarının tam tersi asla insan olmaya ait olmayacak davranışlar sergiliyorlar.

Neyse yaralanıyorsunuz. Kendinize kızıyorsunuz ama bunun nedeni “Nasıl güvendim?” sorusuna cevap bulamadığınız için. Neyse zaman geçiyor bir iki kere daha bu tip insanlara güveniyorsunuz ve sonunda artık güvenmekten vazgeçiyorsunuz. Hepsinden önemlisi de tek cümlede anlıyorsunuz. Mertliğin edilen lafta değil icraatta olduğunu.

Bir de sizi kaybettikten sonra geri kazanmaya çalışanlar var. Zannediyorlar ki bıraktığı yerdesiniz. Bunlarda bence en acınası durumda olup hayatın kendi etrafında döndüğünü sananlar…

Halil Sezai’nin Sonbahar adlı şarkısında ne güzel ifade etmiş bunu…

İki kelime yetiyor seni seven kalbi kırmaya sonra roman yazsan ne fayda…
İki adımda geçiyorsun yalnızlık denen tarafa sonra dağlar aşsan ne fayda

İşte işin özü bu…
Anadolu ne güzel söylemiş. Geçti Bor'un Pazarı Sür Eşeği Niğde'ye

Gelelim hikâyeye… Bildik olabilir ama yine de paylaşmak istedim.
Bir zamanlar çok öfkeli ve hırçın bir çocuk vardı. Çocuk, sonradan üzülse de, kolayca öfkelenip hırçın davranışlar göstermekten kendini alamıyordu. Bir gün, yaptığı bir hırçınlığın ardından öfkesi yatışıp üzüntü hissetmeye başladığında, babası bir torba çivi verdi çocuğa. Ve ne zaman sinirlenip hırçınlık yapar ise, bu çivilerden birini arka bahçedeki çitlere çakmasını söyledi.
Çocuk, ilk gün otuz yedi çivi çaktı. Daha sonraki günlerde çakılan çivi sayısı gitgide azaldı. Çocuk, öfkesine hâkim olmanın arka bahçeye gidip çivi çakmaktan daha kolay olduğunu zamanla fark etmişti.
Sonunda çocuk öfkesine hakim olur hale geldi. Gidip durumunu babasına sevinç içinde anlattı. Babası, bu defa, kendisini tutabildiği her gün için çivilerden bir tanesini çitlerden sökmesini istedi oğlundan.
Günler, haftalar geçti ve en sonunda çocuk babasına tüm çivilerin bittiği haberini verdi. Bunun üzerine, babası:
"Aferin oğlum! İyi iş becerdin ve öfkene hâkim olmanı başardın."dedi. Ve çocuğun elinden tutup onu çitlerin yanına götürdü. Eliyle çitlerdeki delikleri göstererek: "Ama şu çitlerdeki delikleri görüyor musun? İşte o çitler bir daha asla aynı olmayacaklar." diye ekledi.
"Öfkelenip de kötü sözleri söylediğin veya kötü hareketler sergilediğin zaman, insanların kalplerinde işte bu çitlerde gördüğün gibi delikler açmış olursun. Ardından özürde dilesen, o yaranın izi orda kalır. Onun için özür diler hallederim diye düşünmek yerine, sonradan özür dilemek zorunda kalacağın yapmamaya çalışmalısın."

ANLAYANA DİYE DE EKLİYORUM… :)


Renk Kodu: C: 36 M: 0 Y: 97 K: 0




3 yorum:

  1. anlayan anlayabilseldi
    bu kelimeler yazılmazdı
    güzel insan

    "Kırık bir kalbi alçıya alırsanız, herkes gelir imzasını atar." mmurathan mungan

    YanıtlaSil

Ne güzel kelimeler onlar... Parmaklarınıza sağlık...