17 Temmuz 2016 Pazar

2 Günde 2 Hastane 3 Kadın Doğumcuya Gittim Kimse Doğurduğumu Anlayacak Muayeneyi Yapmadı

ŞİKAYETÇİYİM


Bir süre daha bunları içimde tutarsam kahrımdan öleceğim. Herkes bilsin bilsin ki başka anne adaylarının başına gelmesin.


39 yaşında Bodrum’da yaşayan 15 yıllık öğretmen bir bayanım.  4 Haziran tarihinde doğum yapıp 6 Haziran tarihinde bebeğini kaybetmiş iki günlük bir anneyim.( Bebeğim yanımda olamasa da ben onun annesiyim ve onun haklarını korumak benim boynumun borcudur.) Uzun uzun buraya yazıp yazmama konusunda düşündüm.

Buraya yazmakta ki amacım ise 21. Yüzyıl Türkiye’sinde anne karnındaki bebeğin dahi ameliyat edildiği ülkemizde benim yaşadıklarımın ibretlik öyküsünün insanlar tarafından bilinmesi ve en önemlisi de toplumsal gerçekliğimizin durumunu açık ve net ortaya koymaktır. Benim gibi başkaları da aynı durumları yaşamış, yaşıyor ya da yaşayacak olabilir. Kimsenin benim gördüğüm muameleyi görmemesi adına sizlerle yaşadıklarımı paylaşmak istiyorum. Bir anne olarak benim en kötü günüm doğurduğum, hiç dokunmadığım, sesini duymadığım, kucağıma dahi alamadığım evladımı toprağa koyduğum andır. ( Tüm evlatlarını kaybetmiş, çocukları olan annelerin beni canı gönülden anlayacağını umuyorum.) İnsanların onlarca yıl uğraşıp hamile kalmasının yanında benim raporlarla belgelenmiş sapasağlam bebeğimin yaşadıklarım sonucunda kaybedilmesi beni daha da içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. İstanbul’un göbeğinde bunlar yaşanıyorsa güzel ülkemin en ücra köşelerinde kim bilir kimler neler yaşıyordur? Kim bilir hangi anneler ya da anne adayları susmayı seçiyordur?

En baştan başlamak gerekirse 28 Kasım 2015 tarihinde evlenip Ocak 12’de hamile olduğumu öğrendim. Allah yüzümüze güldü. 38 yaşında bir bayanla 42 yaşındaki bir beyin birlikteliğinde olabilecek en güzel haberi aldığımızda ben ve eşim havalara uçtuk. Onlarca yıl sonra tanışıp evlenmiş iki kişi olarak, ailemize bir canın katılacağını öğrenmek, geç anne ve baba olacak olan bizim için harikulade bir duyguydu. Bu nedenle hamileliğim boyunca yaşımın da ileri olması nedeniyle çok ama çok bilinçli, sorgulayan bir hamilelik geçirdim. En küçük bir aksilik olmasın diye de doktorların dediklerini çok önemsedim.

Bodrum’da geçen 17 haftalık hamileliğim boyunca doktorlarım Şermin GÜVENÇER ve Nedret TANACI’ydı. Doktor olmadan önce insani yaklaşımı kendilerine gaye edinmiş yürekli doktorlardır. Buradan bana olan yaklaşımları nedeniyle her ikisine de sonsuz teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Gelelim asıl konumuza hamileliğim 17. Haftasında (8 Nisan tarihinde) kendi işimden ayrılarak hamileliğimin kalan kısmını geçirmek üzere ailemin yanına İstanbul Ümraniye’ye gittim. Sağlık koşullarının daha çeşitli olması, kalan hamilelik süresince tüm aile fertlerimin yanımda olması ve Bodrum’da yaz sezonunun açılıp eşimin sürekli yanımda olmayacak olması nedeniyle böyle bir tercih yaptık.

Doktor ve hastane arayışına girdiğimde evime en yakın olan ve 7/24 kadın doğum doktorunun bulunduğu bir hastaneyi tercih ettim. Yıllarca gittiğim bu hastanenin yenilikçi yapısı en önemlisi de düzgün işleyişi bu tercihi yapmamdaki asıl nedendir. Bunca yıldır gittiğim bu hastanenin evime de yürüme mesafesinde olması tercihimin kesinleşmesinde son derece etkili olmuştur.

Buradan olayların yaşandığı günün 1 gün öncesine geçmek istiyorum. (Doğum yaptığım günün 1 gece öncesi)

02.06.2016 tarihinde MEDICANA ÇAMLICA Hastanesi’ ndeki Kadın Doğum doktorum  AYLİN AKINCI Hanımı cep telefonundan aradım. Sağ tarafımda bir ağrı hissettiğimi söyledim. Safra kesemde taş olduğunu ağrıya bunun sebep olup olmayacağını ve bu ağrının ne olduğunu anlamadığımı söyledim. Bana dinlenmem ve bol su içmem gerektiğini ifade etti. Daha ileri ki ( 8 Haziran) bir tarihte olan randevumu 3 Haziran tarihine alıp alamayacağımı sordum. Kendisi 3 Haziran’da gelebilirsin, dedi. Bu nedenle randevumu saat 11.00 daha sonra ise 09.45 /03.06.2016 tarihine aldım. (Hastane kayıtlarında mevcuttur) Bu arada randevu saatine kadar bol su içtim ve dinlendim ama ağrım geçmedi. Hatta daha da  şiddetlenerek karnımın altına inmeye başladı. 2 Haziran akşamı ağrımın daha da şiddetlenmesi nedeniyle saat 23.00 civarında MEDICANA ÇAMLICA Hastanesi'nin ek binasındaki (Çamlıca Tıp Merkesi) acil servisine kardeşim ve ablamla beraber gittik.

Acil doktoru olan CAN ŞENER Bey isimli bir kadın doğum doktoruna yönlendirildik. CAN ŞENER Bey'e durumumu anlattım. Sağ yanımın ağrıdığını ve ağrımın karnımın altına doğru indiğini ifade ettim. . CAN Bey başlangıçta espri dilini kullanarak “Siz hamileler hep böylesiniz. Her şeyi bebeğe yoruyorsunuz.” gibi kendince esprili ama insanda huzursuzluk yaratan bir üslupla konuştu. Bana kendimi karşımdakini gereksiz yere meşgul ediyormuş ve kendimce evhamlanıyormuşum gibi hissettirdi. Hatta yanındaki hemşiresine “Bu gece bu ikinci böyle gelen” gibi ifadeler kullanarak kahkahalar atarak daha da esprili olmaya çalıştı. Ben biraz ciddileşince kendisi de ciddileşti. Sonuçta hastaneyi boşa meşgul etmeyecek kadar sağduyuya ve eğitime sahip bir insanım.

CAN ŞENER Bey daha sonra beni muayene odasına aldı. Karnımı açtırdı ve ultrason aletiyle bebeğimin kalp sesini dinletti fakat ne bebeğimin ne de benim bu ağrıdan nasıl etkilendiğimizi belirleyecek bir muayene yapmadı. Ağrının karnımın altına doğru indiğini söylediğim halde bu ağrının bebeğe bir şey yapmayacağını, bebeğin bundan etkilenmeyeceğini söyledi. Bana ilaç vereceğini ve ağrımın geçeceğini söyledi. Yukarı kata çıktık. Asansörde kendisi bana eşlik etti. Hemşire geldi. Bana damardan ilaç yaptı. 205 tl ödeyerek hastaneden çıktık. Ağrım az miktarda azaldı.

O gece eve döndüm. Ağrım devam etti ama aynı şiddette değildi. Ertesi sabah ( 03.06.2016 / 09.45) kendi doktorum olan AYLİN AKINCI Hanım ile olan randevuma annem ile birlikte gittim. Odasına girdim. “Sizi aradıktan sonra ağrım çok şiddetlendi ama gece rahatsız ederim diye sizi aramadım. Doğrudan acile geldim.” dediğimde  "Ben de zaten seni gece acile yollardım.” dedi. Bu cevaba şaşırdım. Ben onun hastası olduğuma göre gece ben onu aradığımda benimle ilgilenmesi gerekir diye düşünüyorum. Acil bir durum olmasa asla gece bir başkasını rahatsız etmeyi tercih etmezdim. Yine de rahatsız ederim düşüncesiyle aramamıştım.

Dün gece neler yaşadığımı ve ağrımdan bahsedecekken beni susturup ‘CAN ŞENERBey bana anlattı durumunu biliyorum.” dedi. Şimdi bu tahlilleri yaptır öğleden sonra gel dedi. İdrar ve kan tahlili ile yan hastanede ultrason çektirmemi istedi. Tetkiklerden sonra konuşacak diye düşünüp odadan çıktım sonuçta o bir doktordu. Konunun uzmanı kendisiydi. Ben ondan daha iyi bilemezdim. Dediğini yaptım.

Evrakları alıp tek tek istediklerini yaptırmaya başladım. Tüm tahlillerim mevcuttur. Saat 13.00 civarında annemle odasına geri döndük. Tahlillerime ve ultrason görüntülerime baktı. Ben tüm bu tetkiklerden sonra kendisinin beni ve bebeğimi muayene edeceğini bekledim. Hiçbir talepte bulunmayınca ben ' Bebeğe bakacak mısınız?' diye sorduğumda ' Hayır CAN ŞENER Bey bakmış.' dedi. Karşınızdaki insanın sizin doktorunuz olması ve onun konunun uzmanı olması bir de bir gece önce evhamlıymışsınız gibi ifadeler kullanılması sonucunda bir şey dememe gerek olmadığını düşünerek hastaneden ayrıldım. AYLİN AKINCI Hanım benden 24 saatlik idrarımı biriktirerek pazartesi günü laboratuvara getirmemi istedi. Ben de albumin başlangıcı olduğunu söyledi. Parasını (68 tl) ödediğim halde tahlili yaptırmak nasip olmamıştır. 17 Haziran gibi kendisini yeniden görmeye gelmemi söyledi. ( Ne acı ki o gece doğurdum. )

Eve döndükten bir zaman sonra belirli aralıklarla belimden başlayıp karnımın altına doğru ilerleyen sancılar başladı. Diyebilirim ki 30 dakika da bir kısa süreli. Anneme safra kesemdeki taşın ağrıdığını sandığımı söyledim. Bol su içip dinlenmeye çalıştım. Sonuçta iki gün iki kadın doğumcu doktoru beni görmüştü. Bu doktorlar bana herhangi bir şey dememişti. Demek ki endişe edeceğim bir şey yok diye düşündüm. Olsaydı ya da şüphelendikleri bir şey olsaydı beni hastaneye yatırıp gözetim altında tutarlar ya da daha sıkı bir kontrole alırlardı.  Benim onlardan daha iyi bilmem mümkün değil diye düşündüm. Bir şey yok demelerine güvendim.

Gecenin ilerleyen saatlerinde sancılarım sıklaşmaya ve sancının süresi uzamaya başladı. En son saydığımda 8 dakikada bir gelip 20 saniye sürüyordu. Anneme ağrımın daha da şiddetlendiğini ama dün bana öyle davrandıkları için yine önemsemeyeceklerini bu nedenle devlet hastanesine gitmeyi istediğimi söyledim. Tanıtımı yapılırken oldukça güven veren ÜMRANİYE EĞİTİM ve ARAŞTIRMA HASTANESİ KADIN DOĞUM ve ÇOCUK HASTANESİ  Hizmet Binası'na gittik. Adlarını bilmediğim ama o gece (3 Haziran gecesi) nöbetçi olan iki bayan vardı hastanede. Rengarenk bir hastane olması nedense aklımda kalan diğer bir ayrıntıydı.

Ü.E. VE A.H.K.D. VE Ç.H. EK HİZMET BİNASI’NDA YAŞADIKLARIM

Başlangıçta son derece kaba bir tarzda yaklaşıldı. Hatta annem benimle birlikte muayene odasına girmek istedi. Doktor hanım çok kötü üslupla bağırarak annemi odadan kovdu. İlkel bir davranışla karşı karşıya kaldık. Annem bana da kötü davranırlar diye bir şey demeden odadan çıktı.  Bir bayan beni bir makinaya bağladı ve sancımı ölçeceğini söyledi. Kendisine sancımın 8 dakikada bir gelip 20 saniye sürdüğünü söyledim. Hatta karnımın altına doğru bir basınç olduğunu ifade ettim. Kaç haftalık hamile olduğumu sordu. Doğuruyorum gibi hissettiğimi söyledim. Bana 24. haftada doğum olmaz dedi. ( Gece yarısı acile ağrı nedeniyle gelmiş bir hastanın sözleri neden ciddiye alınmaz? İki gece üst üste acillerde yaşadığım ağrımın önemsenmeme durumu insanı oldukça düşündürüyor.) Orada tahminen 20 dakikaya yakın yattım. Belli aralıklarla sancı çekmeye devam ettim. Doktor geldi. Elin karnında olursa yalancı sancı çıkar diyerek makineyi sıfırladı. Yeniden başlayacak dedi. Bir süre daha onlar sohbet edip bir şeyler yerken ben orada sancı çekerek yattım. Sonra doktor hanım geldi. Ultrasonla bakalım dedi. Yaşımı sordu. 39 ve ilk bebeğim dedim. “Tüp bebek mi?” dedi. Ben de normal yollarla hamile kaldım, dedim. Evlendikten 20 gün sonra hamile kaldığımı söyledim. Pek öyle değil galiba daha önce gibi diyerek de bana kısa bir ahlak nutku çekti. (Kimsenin özel hayatı hele de bir doktorsanız hastanızın özel hayatı konusunda ahlak nutku çekmek size düşmez. Daha da kötüsü tanımadığınız birini yargılamak çok ama çok yanlış bir davranış diye düşünüyorum.) 

Sancımın olmadığı aralıkta doktor hanım ultrasondan bebeğe baktı. Her şey yolunda, dedi. Masaya geçtik. Masada kişisel bilgilerimi verirken yine sancım geldi.  Doktor hanımın söylediği ise “O kadar acıyor mu cidden?” oldu. Ben de evet, dedim. “İdrar yollarında biraz iltihaplanma var, şu 1 şaselik ilacı al iç, sabaha geçer.” dedi. (Tüm bu hastane olayı gece yarısından sonra meydana gelmiştir.) Bu ana kadar tam iki hastanede 3 konusunun uzmanı kadın doğumcu beni görmüştür ama bir tanesinin de aklına bu sancımın ne olduğunu anlamak için beni tam bir muayene etmek (alttan muayene) akıllarına gelmemiştir. Bu üç kişi bana tam olarak bakmamıştır. Hep tahminlerde bulunmuşlardır. Hatta bugün sorsanız kesinlikle hakkımda tam bilgi veremezler çünkü beni muayene edip daha sağlıklı bir bilgiye sahip olmamışlardır.

Not: Doktor hanım ve ebe hanım ile ilgili şu bilgiyi de vermek istiyorum. Başlangıçta oldukça kötü davranıp, sizin okumuş, bir meslek sahibi olduğunuzu ve kendilerinden daha kibar davrandığınızı gördüklerinde davranışlarının nasıl değiştiğini görmenizi isterdim. Başta annemi kovan doktor hanım annem dayanamayıp kapıdan baktığında içeri buyur etti. Demek ki adamına göre muamele hala ülkemde değişmemiş. Onlarca insan, milyarlarca liralık yatırımını, onlarca hayalini bu ülkenin gelişmesi için kullanırken değişmeyen bu zihniyetler hep bir engel olarak yolumuza çıkacaktır. Bir öğretmen olarak bu davranış değişikliğinden ben utandım. Biz istediğimiz kadar bina yapalım, teknolojiyi getirelim ama topluma hizmet eden kesimdeki insanlara bireye saygıyı öğretemediğimiz sürece değişen bir şey olmayacaktır. O güzelim gelişmişlikle donatılmış hastaneye asla bu davranış şekli yakışmamaktır. Bu yazıyı yazarken hastane ile ilgili olumsuzlukları haber bültenlerinde izlediğimde çokta şaşırmadım doğrusu.

Bundan sonraki kısım ise daha içler acısıdır.

Hastaneden eve döndük. Ben verilen ilacı alıp içtim fakat sancılarım çok daha sıklaşmaya ve şiddetlenmeye başladı. Bu sefer anneme “Bari Medicana Çamlıca Hastanesi'ne gidelim ben artık dayanamıyorum.” dedim. Apar topar Çamlıca Medicana Hastanesi'nin ek binası aciline gittik. (Sabah 05.00 civarında) Nöbetçi kadın doktoru olmadığını söylediler.  Oysa reklamlarında 7/24 kadın doğum acili diye tanıtım yapıyorlardı. Doktorumu sordular. Bana bir ebenin bakabileceğini söylediler. Beni aşağı kata indirdiler. 20 yaşlarında bir ebe soyunmamı ve bacaklarımı açmamı söyledi. Beni muayene ettiğinde açılmam olduğunu söyledi. Hemen doktorumu sordu. Onu aradı açılmam olduğunu söyledi. AYLİN hanım ambulansla yan binaya gitmemizi söyledi. Ben de ambulans gelene kadar arabamızla gidebiliriz dedim. Arabamız ile hemen yandaki hastaneye gittik. Beni apar topar doğumhaneye aldılar. Bir yatağa yatırdılar. Bir şeylere bağladılar. Elime iğne taktılar. Üzerimdeki her şeyi çıkardılar. Alttan muayene yaptılar.

Bu arada benimle ilgilenen kişi ( yüzünde kollarında beyaz lekeler olan bir bayan sadece adını bilmediğim için aklımda kalan kısım ile kendisini tanımladım ) durmadan ıkınmamam gerektiğini söyledi. Ben ıkınmadığımı ama altıma doğru bir şeyin baskı yaptığını söyledim. Sürekli ne olduğunu sorduğumda hep ıkınma dediğini hatırlıyorum ama bu bayan bana tam olarak ne durumda olduğumu ya da ne ile karşılaşabileceğim konusunda bana herhangi bir bilgi vermedi. Durmadan ıkınma dedi. Bir kere daha bacak aramı muayene ettikten sonra AYLİN Hanımı aradı. Telefonu bana verdi. AYLİN AKINCI  Hanım telefonda bana iğne yapıp rahatlatacaklarını söyledi. Ne kadar daha o şekilde sancı çektiğimi hatırlamıyorum. Sonra çok şiddetli bir sancı daha gelip ben bağırdığımda bu bayan yanıma gelip bacağını aç dedi. Baktı yeniden AYLİN AKINCIhanımı aradı. Yanıma gelip “Doğum başladı. Seni doğuma alıyoruz.” dedi. Beni kaldırdı. Tuvaletimin çok olduğunu ve tutamadığımı söyledim. Yapamazsın, gidemezsin dedi. Beni apar topar doğumhaneye aldılar. Bacaklarımı açtılar ve doğuruyorsun dediler. Tüm büyük tuvaletimi bacaklarım havada ve açıkken oraya yaptım. Kendimi durduramıyordum. Şimdi düşünüyorum da bu insanlar hiç mi benim doğuracağımı anlamadılar? Psikolojik olarak beni hazırlamadılar, neler yaşayabileceğim konusunda beni bilgilendirmediler ya da duyuyorum içimi temizleyen (lavman falan ) bir şeyler yapmadılar. Pisliğin içinde doğum yaptım.  Ağrınız var diye gidiyorsunuz sizi 1.5 saate yakın bir odada (5.30’da gittim 06.50 ‘de doğum yaptım) tutuyorlar sonra hadi bakalım doğuruyorsun diyorlar. Anne karnındaki bebeği ameliyat eden bu ülkede 2 hastane 3 kadın doğumcu benim doğurduğumu nasıl anlamıyor aklım almıyor?

Doktorum olan AYLİN AKINCI Hanım tam doğumhaneye alındığım sırada geldi. Bana beni neden aramadın, dedi. Şimdi düşünüyorum da ne saçma sapan bir soru. Bir gün önce aramışım “ağrım var” diyorum. “Bol su iç dinlen” diyor. Gel bakalım dahi demiyor. Ben “geleyim mi yarın” diyorum. “Gece acile geldim aramadım sizi” diyorum. “Ben de zaten acile yollardım” diyor. Söyleyin bana ben nasıl arayayım kendisini. Beni tam aynı gün içinde bu hastanedeki 2 doktor tam 3 kere görmüş bunlara sancım var demişim beni muayene etmemişler. Sancımı önemsememiş sonra da neden aramadın, diye bir soruyla karşılaşıyorum. Acile gidiyorum, iki kere kendisine gidiyorum ‘Bebeğime bakacak mısın?’ diyorum bakmıyor. Tam bir muayene etmiyor taaa 17 Hazirana gel diyor sonra da beni neden aramadın diyor.

Ultrasonla tam doğum sırasında bebeğe baktılar.  Kalbinin attığını göremediler. Bebeğimin kalbinin attığını ben gördüm. Beni doğurttular. Hiçbir şey anlamadan, korku içinde ve sıfır ruhsal hazırlıkla… Doğumun ne kadar acı verici bir şey olduğunu tahmin edersiniz. (Anlayamadığım 1,5 saat boyunca bir odada yattığımda neden kimse karnımdaki bebeğin ne durumda olduğuna ultrasonla bakmadı. Yaşayıp yaşamadığına bakmadı. Kalbinin atıp atmadığına ya da duruşunun ne olup olmadığına bakmadı. Eğer baktılarsa neden kimse bana bir şey demedi.)

Bebeğim doğduktan sonra korkunç bir rahatlama hissettim ama aşırı korkudan saçmalamaya başladım. Şimdi hatırlıyorum da doktoruma öldüğümü falan söyledim. Yanımda bir makinadan ses geliyordu. Böyle tek bir dıttttt. Ona bağlı olduğumu sandım. Ve öldüğümü söyledim. Doktorum ‘hayır’ dedi. Bildiğim duaları okuduğumu hatırlıyorum. ‘Şimdi bebeğin eşini almamız lazım ama o epey geride’ dedi. Onun ne olduğunu sordum.

Bana oksijen verdiler. Oksijen için uzattıkları boruyu burnuma tuttum. Seni uyutalım mı, dediler. Olur falan dediğimi hatırlıyorum. Sonrada bana okuyamadığım bir sürü kâğıt imzalattılar. Okumadığımı söyledim, imzamın iyi olamayacağını söyledim ama yine de imzalaman gerek diyerek imzalattılar. Bacaklarım açık, kanlar bacaklarıma bulaşmış, içime bir şeyler sokup dururken, öldüğümü zannederken bana bir şeyler imzalattılar. Olurda ölür ellerinde kalırsam kendilerini haklı çıkarmak için yangından mal kaçırır gibi. Bu davranışlarını asla etik bulmadığımı da söylemem gerekir. O an neyim ben acaba?

Ve genç erkek bir doktor geldi yanıma. Yanağıma dostça dokundu sonrasını hatırlamıyorum. (Bu kağıtlardaki imzamın ne kadar kötü olduğuna bakabilirsiniz. Hala o kağıtlarda ne yazdığı konusunda tek bir fikrim yoktur.)
Uyandığımda çok ağlıyordum ve doğurmuştum. Sonrada beni bir odaya aldılar.

Sorularım:
1.      O2.06.2016 gecesi ağrı ile ÇAMLICA MEDİCANA HASTANESİ’nin acil servisine gittiğimde neden kadın doğum doktoru CAN ŞENER  Bey benim ağrımı hafife alıp tam kapsamlı bir muayene yapmamıştır?  Alaycı tavrını da eklemek gerekirse daha öncede ayrıntılarıyla yazmıştım.

2.      03.06.2016 sabahı doktorum AYLİN AKINCI Hanım bir gece önce yasadığım ağrıyı neden benden dinlememiş ve beni susturmuştur? Beni hiç tanımayan CAN ŞENER Bey’in dediklerini daha çok önemsemiştir? Benim dediklerimin hiç mi önemi yoktu?

3.      Aynı gün tahlil sonuçlarımla birlikte 2. kez AYLİN AKINCI Hanım’a gittiğimde neden beni ve bebeğimi tam muayene etmemiştir? (doktorumun bilgisayarındaki kayıtlar incelenerek o gün bebeğimle ilgili herhangi bir ultrason kaydının olmadığını görebilirsiniz.) Şiddetli bir ağrı çektiğim halde neden bunun bende yaratabileceği hasarı tam bir muayene yaparak kontrol etmemiştir?

4.      Neden kendilerine ikinci defa sancım tuttuğu halde gitmeyecek kadar özensiz davranıp psikolojik olarak evhamlı bir hamile havası yaratmışlardır? Her bebek önemlidir ve anne adayı özen ister. 21. yy Türkiye’sinde bu özensizliğin nedeni ne olabilir? Onlar yüzlerce hasta görmüş olabilirler ama ben 39 yaşımda ilk defa hamilelik yaşıyorum.

5.      ÜMRANİYE KADIN DOĞUM Hastahanesi’ ndeki nöbetçi olan doktor ve ebe hanım nasıl oluyor da sancımın süresini ve sıklığını söylediğim halde “24. Haftada ne doğumu?” gibi bir tavır takınıp neden sancımın doğum sancısı olabileceğini öngörecek gerekli muayeneyi tam yapmamışlardır? Doktor hanımın verdiği ahlak dersini de ayrıca içler acısıdır.

6.      Sabah 05.30’da gittiğim ÇAMLICA MEDİCANA Hastahanesi beni doğum öncesi bir odaya aldıklarında neden olabilecekler konusunda beni uyarmamışlar ya da psikolojik olarak gerekli açıklamayı yapmamışlardır? Doktorumun ambulansla götürün diyecek kadar durumum acilken neden doktorum gelmek yerine benimle telefonla iletişime geçmiştir? (Gerçi burada da şu özeleştiriyi yapmam gerekiyor. Kendisinin hastaneye ne kadar mesafede oturduğunu ya da o gece nerede olduğunu bilmiyorum. Bu konuda onu yargılamak insafsızca olur. Hakkını yemiş olurum çünkü üzerine bilgim olmayan bir konudur.)

7.      Doğumum gerçekleştikten sonra psikolojik olarak bittiğim bir sırada okumaya fırsat bulamadığım hatta okuyacak dahi durumda olmadığım anda( bacaklarım açık, bebeğin eşinin gelmesinin beklendiği anda, içime bir şeyler sokup çıkarırken) sayfalarca evrakı hangi zihniyetle imzalatmışlardır? Benim ailem dışarda beklemekteydi. Onlara sorabilirlerdi ya da daha ciddi ve temkinli davranıp doğuma girmeden önce bekletildiğim odada kafam daha ayıkken oluşabilecek durumları anlatıp imzalatabilirlerdi.

8.      Doğum sonrasında hastane odasında yatarken AYLİN AKINCI Hanım vizite de odadan içeri girer girmez ‘L….. çok ama çok hastalığın vardı’ gibi bir ifade kullanmıştır. Bütün bu hastalıklarım mı erken doğuma neden olmuştur? O zaman bunca hastalığım olduğunu biliyorsa doktorum neden benim ağrılarımı dikkate almamıştır? Bana ve bebeğime daha özenli davranmamıştır?

      Hastalıklarım ise şunlardı:
·    Safrakesemde ve böbreğimde taş vardı.
·    Hamileliğimin ilk aylarında şekerim yüksekti. ( 3 aylık şekerim 6.19 iken 2016 mayısının ilk haftası tahlil yaptırdığımda 4. 97 seviyesine kadar düşmüştü.)
·    Tüm hamileliğim boyunca (24 hafta) hiç kilo almamış oldukça sağlıklı beslenmiştim.
·    Tansiyonum normaldi. Sadece doktoruma giderken merdiven çıktığım için büyük tansiyonum 13 civarında seyretmişti.
·    Rahmimde miyomlar vardı. 6 Mayıs 2016 tahinde sayın Prof. Dr. Recep Has’a muayene olmuştum. Kendisi ne bende ne de bebeğimde herhangi bir aksaklık bulmamıştı. Dosyası mevcuttur. Bu arada Sayın Recep Has için şu cümleleri eklemem gerekiyor. Kendisi son derece beyefendi, tüm ayrıntıları kontrol eden, sakin ve saygılı bir doktordur. Teşekkürlerimi bir borç bilirim.

9.      05.06.2016 tarihinde doktorum AYLİN AKINCI  Hanım bana telefon açmıştır.CAN ŞENER Bey ve kendi hastanesindeki tüm doktorlar ile konuştuğunu durumumun çok ilginç olduğunu, herkesin şaşırdığını, bu kadar kısa sürede bir bebeğin doğum kanalına girmesinin çok ender olduğunu hatta kendisini ilk aradıklarında 3 cm açılma olduğunu bir sonraki aradıklarında ise doğumun başladığını söylediklerinde çok şaşırdığını söyledi. Kendimi asla suçlamamam gerektiğini dağ olsa bebeğin önünde duramayacağını asla bebeğin doğumunu engelleyemeyeceklerini söyledi. Ben de gece kötüleştiğimi bana sakinleştirici verdiklerini söyledim. Ertesi gün hastaneye gelip hastanenin psikiyatristine beni yönlendireceklerini söyleyerek konuşmamıza son verdik. Doğumdan 3 gün sonra İstanbul’dan ayrılıp bebeğimi gömmek için Bodrum’a geldim.  İstanbul’a bir daha da dönme gücünü kendimde bulamadım.

Ben 21. Yüzyıl Türkiye’sinde aile kurmanın, çocuk sahibi olmamız için onlarca teşvikin yapıldığı bu dönemde bu kadar özensiz bir doğumun gerçekleşmesine hâlâ inanamıyorum. Internet sayfasında onlarca yeniliğe imza attığını duyuran iki hastanenin bu kadar özensizce davranışlar sergileyerek ilk bebeğimde bana bu kadar travmatik bir acı yaşatmalarını anlayamıyorum. Bebeğimin ölmesi, kendimi eksik hissetmem kadar yandığım bir başka şey insani olmayan bu davranışlardır. Çaresizce iki hastanede üç doktora gittiğim halde kendimi sanki bir ülkenin en ücra köşesinde doğurmuşum gibi hissediyorum. Bağırıyorum bağırıyorum ama sesimi duyan yok. Üzerime düşen en önemli şeyi yapıyorum olağandışı bir durumda hastaneye gidiyorum ama sonuç ortada… Daha ne yapabilirim?

İki gün içinde beni gören 3 konusunun uzmanı kadın doktorunun bu kadar özensizce davranması akla onlarca soruyu getirmektedir. Konunun uzmanlarına güvenemeyeceksek biz kime güveneceğiz?

Tüm bu doğumum neticesinde bebeğim 2 günlükken 06.06.2016 tarihinde kalbi durarak vefat etmiştir. Acaba birileri neler çektiğimi anlasa, dalga geçer gibi bir tavır takınmasa, yaşadıklarımı benden dinlese, beni ve bebeğimi tam anlamıyla muayene etse, ahlak dersi vermek yerine sancımın nedenini araştırsa acaba tüm bunlar yine de yaşanır mıydı? Bebeğim hâlâ karnımda olur muydu?

Bir tek 05.30 da ÇAMLICA MEDİCANA HASTANESİ’nde nöbette olan ve beni hak ettiğim gibi muayene edip açılmamı doktoruma bildiren 20 ‘li yaşlardaki genç ebe ya da hemşire hanımdan şikâyetçi değilim. Kendisi en olması gerektiği şekilde beni muayene etmiş ve üstüne durumumu bildirmiştir. Buradan kendisini mesleğini en iyi şekilde yaptığı için tebrik ediyorum.

15 yıl öğretmenlik mesleğini yapmış, bu ülkenin bir bireyi olarak şunu anladım ki mevzu binalar yapmak, teknolojiyi ülkeye getirmek ya da muhteşem reklamlar yapmak değil. Öncelik bu binaların içinde çalışan insanların empati duygusunu geliştirmektir. Bana bakan tüm doktorlar, hemşireler, ebeler hepsi bu ülkenin okumuş insanlarıdır. Konunun okumakla ya da okumamakla bir ilgisi olmadığına inanıyorum. Hatta inanın bana konunun ne ile ilgili olduğunu dahi bulamadım. Okumak mı? İşini hakkıyla yapmak mı? Empati kurmak mı? Merhametli olmak mı? Meslek demeden önce insan diyebilmek mi?

Benim size bildirdiğim bu sancılı ve sonu bebeğimin ölümüyle son bulan olaya dâhil olan, isimlerini bilmesem de görev yerleri ve tarihleri belli olan bu insanların bu konu ile ilgili resmi kurumlara ifade vermesini istiyorum. Belki beni suçlayacak, kendilerini haklı çıkaracak ifadeler vereceklerdir ama sonuç ne olursa olsun kimse ne bendeki eksikliği tamamlayacak ne de bebeğimi geri getirecektir. Sadece birileri, bu insanların yöneticileri bu insanlara bu olayı soracaklardır. Onlarda neler yaşandığını kendi taraflarından anlatacaklardır. Belki de bu ifade veriliş aşamasında ihmallerini görmeleri sağlanacaktır.  Kendileri aklansa bile yüreklerinin bir tarafında ben ve bebeğim kalacaktır. Farz edelim ki bu insanların ihmalleri yok o zaman yaşananlar benim yanıma kâr kalacaktır. Olan bebeğime ve kocaman bir boşlukla kalan bana olacaktır. Ve en önemlisi olan yine güzel ülkeme olacaktır. Koca koca gelişmiş binaların içindeki insanlara umut bağlayan güzel ülkemin insanlarına olacaktır.

Ben o gece bir kız bebeği dünyaya getirdim. Adı Leyla Nisan. Babası kendisine nüfus kağıdı çıkarmaya giderken hastaneden aradılar ve öldüğünü bize bildirdiler. O yüzden kayıtlara geçmedi. Kayıtlarda adı Acar bebek olarak anılmaktadır. Şimdi burada Bodrum’da evime yakın bir mezarlıkta bir armut ağacının altında yatmaktadır. Belki her şeye rağmen yine doğacaktı, 24 haftalık olduğu için yine yaşamını kaybedecekti ama o zaman ben herkes her şeyi yaptı diyecektim. Oysa şimdi o gece ilk acile gittiğimde beni gözlem altına alsalardı, sancımı önemseselerdi ya da kendi doktorum ertesi gün gittiğimde beni gözetim altına alsaydı, gittiğim devlet hastanesindeki doktor ahlak dersi vermek yerine adam gibi muayene yapsaydı başka türlü mü olurdu diye düşünüyorum. Kızım Leyla Nisan kara toprak yerine benim yanımda Bodrum’un maviliklerine bakar mıydı? Ben artık eski ben değilim. Kalbimin en derininde bir yer hep ama hep sızlıyor. Gözlerime kadar ulaşıyor sızısı...

Onun adının bir mezar taşından daha çok şey ifade etmesi için adını yaşatacak bir şey yaptım. Yaşasaydı belki de okuyabileceği çocuk kitaplarını ben okuyorum ve tanıtımını yapıyorum. Babasıyla kurduğumuz ilk hayal ona bir kitaplık yapmaktı. Bu amaçla bir blog kurup bir de instagram hesabı(nisanincocukkitaplari) açtım. Bu bloğun adını Nisan’ın Çocuk Kitapları koydum. Buraya girip kitap tanıtımını okuyan herkes kızım Nisan’ın adını bir kez bile olsa anacak ve kızım Nisan hayat bulacak. Ve bilecek ki annesi onu hep ama hep çok sevecek. Ve bilecek ki annesi onu yaşatmak için çok bağırdı ama sesini duyan kimse olmadı. Belki sizler benim sesimi duyurursunuz ve böylece başka annelerinde benim gibi yanmasını önlersiniz.. Başka Nisanların mavilikleri görmesi umuduyla.


L. A.

http://www.nisanincocukkitaplari.com/

instagram hesabı: @nisanincocukkitaplari



11 Temmuz 2016 Pazartesi

Nisan'ın Çocuk Kitapları Blogu Neden Kuruldu?

Sevgili dostlarım,

Uzun bir ayrılıktan sonra yeniden yazıyorum. Çok ama çok zor ve sıkıntılı günler geçirdim. Evlendim. Hamile kaldım ve 1 ay önce erken doğum yapıp 6 aylık bebeğimi kaybettim.

Kızımın adını yaşatmak için bir blog kurdum. Sizlerle bu blogun neden kurulduğunu anlatan yazımı paylaşmak istiyorum.

NİSAN'IN ÇOCUK KİTAPLARI BLOGU NEDEN KURULDU?
Neden mi bu bloğu kurdum? 38 yaşında evlendim. 39 yaşında ise hamile kaldım. 42 yaşında bir beyle 39 yaşında bir bayanın oldukça geç kurdukları bu aileye bir can katılacak olması bizi çok ama çok mutlu etti. Bebeğimizin yaşa bağlı olarak oluşabilecek onlarca riske rağmen sağlıklı olduğunu öğrendiğimizde ise sevinçten havalara uçtuk.  Kendime son derece dikkat ederek hamileliğim 6. Aya kadar geldi. 04.06.2016 tarihinde ağrılarım başladı. 2 hastane (bir tanesi özeldi) 3 kadın doğumcuya hatta 2 kere acile gittiğim halde bu doktorların beni doğru düzgün muayene etmemesi neticesinde 6 ay 5 günlükken bebeğimi normal doğumla dünyaya getirdim. Kızımız Leyla Nisan bu fani dünyada sadece 2 gün yaşayabildi. 06.06.2016 tarihinde kalbine yenik düşerek vefat etti.

Kızım Leyla Nisan burada evime yakın bir yerde Bodrum’un bir köy mezarlığında bir armut ağacının altında yatıyor. Sık sık ziyaretine gidiyorum. Tarif edilemeyen bir acı yaşıyorum. Hamileliğim boyunca hep kendisini hayal ettim. Ona okuyacağım kitapları, ona yapacağım kitaplığı, büyüdüğünde onu istemeye gelecekleri günü, düğününü, mezuniyetlerini… Oysa şimdi bir mezarı ziyaret ediyorum. Çok ama çok can yakıcı…

Bu bloğu ona okuyacağım kitapları, onun okuyacağı kitapları, kitaplığında okunmasa bile duracağı kitapları düşleyerek kurdum. Onun asla okuyamayacağı kitapları olacak şimdi… Onun sahip olabileceği kitapları ben alıp ben okuyacağım. Bu sayede o yukarılardan annesinin bu dünyada onun için bir şeyler yaptığını görecek. Okuduklarımı bu bloğa yazacağım. Bu sayede başka anneler kendi çocuklarına kitap alırken buradan yararlanabilecekler.

O benim çocuğum, kıymetlim. Hiçbir zaman büyüyemeyeceği için sadece çocuk kitapları okuyacağım. Siz bu bloga her girdiğinizde Nisan ismini her okuduğunuz da benim kızım hayat bulacak.

Böylece kızım çok güzel bir şeye, öğretmen olan annesi gibi eğitime hizmet etmiş olacak. Maalesef ki sadece adıyla… Kızım Leyla Nisan seni çok ama çok seviyorum ve her gün daha çok özlüyorum. Sana ancak böyle hayat verebildiğim için ne olur beni bağışla…

Beni okuduğunuz için sonsuz teşekkürler. Kendim, kızım ve babamız adına…

Not: ( Yazım hatası yaparsam şimdiden tüm ziyaretçilerimizden af dilerim. Beni bağışlarsanız çok ama çok mutlu olacağım)

Blog adresim:

İnstagram Hesabım: nisanincocukkitaplari

29 Aralık 2015 Salı

Sırılsıklam Aşık

Bristol'de yaşayan  Philippa Rice aşkın en saf ve basit halini çizimleri ile hayata geçirmiş bir sanatçı. Aşkın maddiyattan uzak küçük ayrıntılarda gizli olduğunu ve yaşanması gerektiğini çizimleri ile bizi sunuyor. Sanatçının SOPPY isimli kitabı aşkın en masum ve yürek ısıtıcı haliyle kitap raflarındaki yerini alıyor. Sizlerle paylaşmak istediğim çizimlerini incelediğinizde bana katılacağınızı umuyorum...
Kaynak: http://philippajrice.com/
http://www.boredpanda.com/everyday-love-comics-illustrations-philippa-rice-soppy/


Birbirine sımsıkı sarılmaktır. 


                  Aşk bazen sabahları aynı mutfakta olmak...


        Ya da bazen aynı odanın içinde farklı şeyler yaparken...


     Durup dururken birbirine sarılmanın eşsizliği ise tartışılmaz.


                   En sıradan anlar bile eğlenceli hale gelir.


                 Hatta mutfak alışverişi bile heyecan vericidir.



                         Akşam yemeği en büyük ikilemdir.


              Kendini kötü hissettiğinde elini tutacak biri vardır.


                               Sevgi aslında ufacık şeylerdedir.


      Yorucu bir günün ardından birlikte kitap okumak paha                                                          biçilemezdir.


                       Aldığınız mobilyaları kurmak eğlenceli  

                                  bir lego oyununa dönüşür.


                             En zor soruları bile sorarsın.


            Birlikte yemek yapmak hem zor hem de eğlencelidir.


                  Senin küçücük bir sıkıntın ona dert olur.


Herhangi bir şey hakkında uzun uzun konuşabilme lüksüdür bazen aşk.


                            Birbirinden uzak kalamamaktır...


                    En çok sevdiğiniz bir kafe mutlaka vardır.


                       Soğuk kış günlerinde içini ısıtır...


                          Ne zaman af dileyeceğini bilirsin...


                           Kucağında uyumak gibisi yoktur.


  Bazen yalnızca bir park da olsa birlikte yeni şeyler keşfedilir...


   Küçük çekişmeler olmazsa olmazdır, eğlenceli hale getirilir.


                             Siz birlikte olduğunuz sürece...


                                  Her şey yolundadır.


Çizerin Kitabı

Philippa Rice

4 Ağustos 2015 Salı

İnsan Ne Okursa Odur

Sevgili dostlar, 

Uzun zamandır okuyorum okuyorum. Kendimi ancak okuduğumda bulabiliyorum. İnsanın yaşam içinde yerini bulabilmesi, maddiyattan uzaklaşarak maneviyat içinde kendi yerini bulması okumakla gerçekleşiyor.

Romanların içinde kaybolmak, kelimelerin kalbinizin derinine sızması, kalbinizle kocaman bir soluk almak ve hepsinden önemlisi de kalan ömrümüzün sakin geçmesini ummak...

Mandıra filozofu tarzı bir hayat sürmek yeni emelim. Bunu başarıp başaramayacağımı zaman gösterecek. Gelelim TOPRAK kitabına... SU romanı beni çok etkilemişti. Dört gözle yeni kitabın çıkmasını bekliyordum. Nihayet çıktı. Edindim ve okudum. 

Ne mi kattı bana? Kalbim kitapta kaldı. Kaman kültüyle ilgili edindiğim yeni bilgilerle evrenden ne kadar uzaklaştığımı bir kere daha anladım. Bunu anlamak aslında düzenin içinde daha zor nefes almama neden oldu.

Kutlu günlerimizin bir bir, biz farkına bile varmadan geçmesi kalbimi çok daha fazla acıtıyor. Bir öğretmen arkadaşım var. Emrah Hoca. Kendisi edebiyat öğretmeni. Bu kış ikimizinde dersinin boş olduğu bir anda sohbet ederken bana bir soru sordu.   "Yaşını ikiyle çarp hocam. Eğer elde edilen sayı seni korkutuyorsa hayatı önemsemek lazım." dedi. 15 yaşında birinin 30 yaşını görmesi ( kazasız belasız devam ederse) mümkün ve geriye daha yaşanacak yıllar var. Ben 38 yaşındayım. Elde edilen sayı kadar ya da bir bu kadar daha yaşayacağımın garantisi var mı? 

Galiba herkes kendine bunu sormalı... Sonuçta hepimizin hayatı bir nefese bakıyor. Hayatı önemseyin ama alıp yanınızda götüremeyeceğinize göre misafir olduğunuzu da asla unutmayın. 

Ne demiş Can YÜCEL:
Anne karnına sığarken, dünyaya neden sığamadığını ve sonunda bir metrekarelik yere sığmak zorunda kalacağını fark etmeli insan ! 

Kitabı anlatmayacağım sadece özünüzü anlamaya yardımcı olacağına eminim. Benim oldu mu ? Kesinlikle oldu. Hatta kana kana içtim. Okuyun dostlar okuyun aydınlığa ancak bu şekilde ulaşacağız. Ne okursak o olacağız.


SABIRSIZLIKLA DİĞERLERİNİ DE BEKLİYORUM.

4 Nisan 2015 Cumartesi

Güzeller Güzeli Tombul Hilda

Hilda çizimlerine bayıldığım Amerikalı sanaçtı Duane Bryers  Amerika'nın en önemli sanatçılarından biriymiş. 2 Temmuz 1911 yılında Michigan'da doğmuş. Hayatının son on beş yılını Arizona'da geçirmiş. Chicago ve New York'ta sanat stüdyolarında resimleri sergilenmiş. Çalışmaları çok talep görmüş. Ne yazık ki bu ünlü ressam 30 Mayıs 2012 yılında Arizo'na da vefat etmiştir. 

Ben çalışmalarına bayıldım. Özellikle de tombul HİLDA muhteşem. Bu müthiş çizimleri sizlerle paylaşmak istedim. Mutlaka seveceksiniz. Hilda çok sevimli çok mutlu ve en önemlisi hayat dolu. Ben çok sevdim...











































Duane Bryers ( kendi de Hilda kadar sevimli)