31 Mart 2014 Pazartesi

Ayrılık Ayracı

339. Gün (Ayrılık Ayracı )

Bütün ayraçları kaldırdın ama unuttuğun
Bir şey vardı yine de, çiçekleri sulamadın 
Gökyüzü sarardı o zaman bulutlar kirlendi 
Ve ne kadar az konuşur olduk günboyu 
Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor 
Tam da susuşların birbirine eklendiği yerde 

Ezberlenecek hiçbir şey yok bu dünyada 
Kirletilmemiş bir bulut bile yok artık 
Böyle diyorsun her yolculuğa çıkışımda 
Yaşadığın kent de sana benziyor gitgide 
Ne zaman dönmeyi düşünsem yangın çıkıyor 
Ya da erteletiyorum biletimi son anda 

Uzun bir sessizlik oluyorsun dağlara baksam 
Karşılıksız mektuplar kadar burkuluyor kalbin 
Yazdığım şiirler de canımı sıkıyor artık 
Fotoğraflarımı yırtıp atıyorum tek tek 
Ve ben bütün yapraklarımı döküyorken şimdi 
Eylül diyorsun, tam da orda başlıyor ayrılık 

Üşüyünce ağlıyorsun yalnızım dememek için 
Uçaklar gemiler trenler çiziyorsun duvarlara 
Kendine bir deniz bul artık bir de rüzgâr 
Parçalanacağın bir uçurum bul bu dünyada 
Tek tutkun o kenti bırakıp gelmek olmalı 
Ve gelirken havaya uçurmak bindiğin otobüsü 

Birden ayrımsadık ki ayrılık orda başlıyor 
Tam da çiçeklerin sulanmadığı yerde 
Konuşacak bir şeyler bulamıyorsak günboyu 
Derim ki ayrılık gündemdedir ne yapılsa 
Ve sen bütün ayraçları kaldırdığını sanmıştın 
Ama unutmuşsun yine de ayrılık ayracını 
Formun Üstü

Ahmet TELLİ


Renk Kodu: C: 19 M: 82 Y: 48 K: 0




30 Mart 2014 Pazar

Gidişini Anlatıyorum

338. Gün (Gidişini Anlatıyorum )

Nice gidenler oldu hayatımızdan. Bazılarının gitmesini istemedik ama bazıların gitmesi içinde elimizden geleni yaptık. Bazılarının ardından bakarken kalbimiz acıdı… Kısacası sonuçta giden gitti ve kalan biz olduk. Ne güzel anlatmış Rıfat Ilgaz…




Sen gidiyorsun ya işine yetişmek için 
Saçlarını, gözlerini, ellerini 
Neyin varsa toplayıp gidiyorsun ya 
Her seferinde bir şey unutuyorsun sıcak 
Termometrede yükselen çizgi çizgi 
Kim bilir nerelerde soğuyorsun 

Senin gözbebeklerin var ya kadın kadın gülen 
İnsan insan bakan gözbebeklerin 
Beni tutsa tutsa gözlerin tutar ayakta 
Beni yıksa yıksa gözlerin yerle bir eder 

Ne gelirse onlardan gelir bana 
Çalışma gücü yaşama direnci 
Mutluluk gibi kazanılması zor 
Mutluluk gibi yitirilmesi kolay 

Bir açarsın ki mutluyum 
Bir kaparsın her şey elimden gitmiş. 


Rıfat ILGAZ

Formun Üstü
Formun Altı

Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 79 M: 24 Y: 37 K: 0

29 Mart 2014 Cumartesi

Japon Kılıç Kullanma Sanatı Kendo

337. Gün (Japon Kılıç Kullanma Sanatı Kendo)
Japon kültürüne olan merakım çevremdeki herkes tarafından bilinmektedir. Ölmeden önce görmeyi düşlediğim tek ülke Japonya’dır. Uzun uçak yolculukları yapmaktan korkan benim için galiba bu isteğim hayalden öteye gidemeyecek. Bu yüzden de bu kültüre ait ne varsa okuyup araştırıyorum. Kendo da bunun başında gelmektedir.

Kendo, kökeni Japonya olan bir Uzak Doğu kılıç kullanma sanatıdır. Kılıç anlamına gelen ken ile yol anlamına gelen do kelimelerinin birleşimden oluşmuştur. Kendo zaman içinde kenjutsu olarak bilinen kılıç teknikleri öğretisinden geliştirilmiştir.
Japonya Kendo Federasyonu'nun (AJKF) 1975 yılında yayınladığı bildiride belirttiği gibi, Kendo kavramı “geleneksel Japon kılıcı katanayı kullanma prensipleri doğrultusunda insan karakterini (tabiatını) kontrol altına alma“ prensibine dayanır.
Bunun doğrultusunda yine AJKF'nin belirttiği gibi Kendo çalışmanın amacı;
·         Zihni ve vücudu bir bütün haline getirmek
·         Güçlü/dinç bir ruh yetiştirmek ve doğru, sürekli çalışma ile Kendo sanatında gelişim için çabalamak   
·         İnsan nezaketi ve onurunu saygın tutmak.
·         Diğerleriyle samimiyet içinde bir araya gelmek.
·         Bireysel gelişim için sürekli çalışmaktır.
Bu sayede kişi, ülkesini ve toplumunu sever, kültür gelişimine katkıda bulunur ve insanlar arasında barış ve refahın hüküm sürmesi sağlamak için çalışır.
Kendo çalışmaları [keiko-gi] ve [hakama] adı verilen geleneksel Japon kıyafetleriyle koruyucu zırh seti giyilerek yapılır. Katanayı temsilen shinai adı verilen ve bambu kamışından imal edilen eğitim kılıcı kullanılır. Kata çalışmaları ise bokken denilen ağaçtan imal edilen kılıçla yapılır.
Koruyucu zırh seti bōgu başı, kolları ve vücudu korumak için kullanılır. Başı korumak için giyilen parçaya men, bilekleri ve elleri koruyan parçaya kote, göğsü koruyan parçaya dö, kasık ve bacağın üst kısmını koruyan parçaya ise tare adı verilir.
Kendo yapan kişilere kendōka veya kenshi ("kılıç kullanan kişi") adı verilir.
Dört milyonu Japonya'da ve bir milyonu Kore'de olmak üzere tüm dünyada 6 milyon kişi kendo yapmaktadır.
Bu parçayı mutlaka dinlemelisiniz. Görüntüleri beğeneceğinize eminim.

http://www.youtube.com/watch?v=3hCAZrV33NY

Renk Kodu: C: 38 M: 77 Y: 66 K: 25







28 Mart 2014 Cuma

Aşağılayıcı Nefret

336. Gün (Aşağılayıcı Nefret)

Çok ama çok beğendiğim bir alıntı diyebilirim. Bu kitabı mutlaka okumalısınız.


"Senin orta düzeydeki kimselere karşı duyduğun aşağılayıcı nefret, onlardaki geniş, kapsamlı kuvveti görmene engel oluyor. Sen kendi parlaklığının orta yerinde dururken, gözlerin öylesine kamaşıyor ki, odanın kuytu, karanlık köşelerini göremiyorsun. Oralarda kalabalıkların, beyinsiz insan kalabalığının ne tehlikeler hazırladığını görecek şekilde gözlerini ayarlayamıyorsun. Ben sana bunları söylerken bile, sevgili öğrencim, sen kendinden yeteneksiz kişilerin, sayıları ne kadar çok olursa olsun, seni yenebileceklerine inanmakta güçlük çekiyorsun. Oysa biz artık orta düzeydeki insanların çağında yaşıyoruz. Orta düzeydeki insan sıkıcı, renksiz, aptal gibi görünür; fakat ölümsüz tekdüzeliğine devam eder... Hiç bıkmaz. Amipler her zaman kaplanlardan çok yaşar. Çünkü durmadan bölünür, yenilenirler. O ölümsüz tekdüzelikleriyle. Kalabalıklar zorbaların en sonuncusu olacaktır. Gözlerini bir an için sanata çevir. Bak, Kabuki can çekişirken, No beri yanda sürünürken, şiddet romanları nasıl kalabalıkları peşinden sürüklüyor. Dikkat edersen hiçbir yazar romanına kahraman olarak gerçekten üstün bir insan tipi seçmeye cesaret edemiyor. Çünkü seçerse, kalabalığın içindeki orta düzeydeki insan öfkelenecek, utanacak ve kendisini savunması için kendi Yojimbo’sunu, yani eleştirmenleri ortaya sürecektir. Kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. Beyinleri yoksa da, binlerce kolları vardır. Bunları seni yakalamak, çekmek, aşağıya indirmek ve batırmak için kullanırlar."

"Hala Go'dan mı söz ediyoruz, hocam?"
"Evet, Go'dan. Ve onun gölgesi olan hayattan."

Trevanian / Şibumi


Renk Kodu: C: 60 M: 35 Y: 58 K: 25


27 Mart 2014 Perşembe

Başkalaşan Aşk

335. Gün (Başkalaşan Aşk)

Adını anmak güzeldi 
dost ağızlarda sana dair cümlelerin 
ıslatılması... 
Adını anmak... 
Yüksek sesle, kimsesiz gecelerin düşsel 
avuntularına sırt çevirip senden söz açmak... 
Biraz gülünç, biraz sitemkâr... 
Güzeldi... 
Adinin Türkçedeki yankısı özeldi... 

Seninle yoğurt yemek, kendi Kanlıcanlı, 
sülalesi kandilli yoğurtçunun mekânında... 
Denize amors durup, yüzüne 
cepheden bakmak güneşli bir mavilikte... 
güzeldi... 

İpe sapa konuşlanmaz bahanelerle elini tutmak, 
yüzünde yüzyıllık bir hasreti gidermek güzeldi... 

Güzeldi'li geçmiş zamanları düşünüyorum 
şimdi... 
Cümlelerimiz öznesiz...
Umursayan yok 
Kanlıca'daki yoğurdu... 

Ve eşikteki öpücük, tarih bilinci olmayan bir 
aşkın mührüdür artık... 

Yılmaz ERDOĞAN

Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 69 M: 0 Y: 25 K: 0

26 Mart 2014 Çarşamba

Norveç’teki Atlantik Yolu

334. Gün (Norveç’teki Atlantik Yolu)
Bir coğrafyacı olarak üniversite de ulaşım coğrafyası diye bir ders okumuştuk. Bu derste ulaşımın tarihçesinden tutunda dünya üzerindeki tüm ulaşım ağlarını öğrenmiştik. Mesleğe atıldıktan sonra da derslerde bu sefer ben anlattık ulaşımları… Çok ama çok beğendiğim yegâne yollardan birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Yararlandığım kaynağı da sizlerle paylaşıyorum. Oldukça beğeneceğinizi umuyorum.
Norveç'te bulunan "Atlanterhavsveien Yolu" (Atlantik Yolu), 1989 yılında hizmete açılmış. 8,72 kilometre uzunluğunda olan bu yol, üzerinde bulunan 8 adet köprü ile birlikte küçük adacıklar üzerinden geçerek iki yakayı birbirine bağlıyor. Yol uzunluğu ve köprü inşaatı bakımından enteresan bir tarafı yok ama "Storseisundet Köprüsü"'nün estetiği ve yolun geçtiği güzergâh, yapıyı özel kılıyor. Bu özelliklerinden dolayı Atlantik Yolu, 2005 yılında Norveç'te yapılan yüzyılın inşaatı ödülünü almış.

Atlantik Yolu, Norveç ulusal 64 yolunun bir parçası ve Averoy adasıyla Eide adasını birbirine bağlıyor. Yolun keskin dönüşleri ve vahşi doğanın içinden geçmesi, The Guardian tarafından yapılan sıralamada, Himalayalar dağ yollarını geçerek en güzel yol güzergahı olarak seçilmesini sağlamış. 

(Kaynak : cihanozdemir.com)


Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 51 M: 32 Y: 65 K: 0










25 Mart 2014 Salı

Ceza, Çocuğa Bırakılırsa

333. Gün (Ceza, Çocuğa Bırakılırsa )

Çok etkileyici bir anket yapılmış ve sonuçları da oldukça çarpıcı. Nasıl eğitilirsek biz de öyle eğitiyoruz. Dayakla büyüyen çocuklar kendi çocuklarını da mutlaka dövüyorlarmış, dövmeseler bile akıllarından mutlaka geçiriyormuş… Aşağıdaki yazıyı ilgiyle okuyacağınızı umuyorum.


İlkokul ikinci sınıf öğrencileri, "siz baba olsanız, babanız da çocuğunuz; suç
işlediğinde ona ne ceza verirdiniz?" sualini başarıyla cevaplandırdılar.
(yapılan bu anket ailelerin iç yüzünü, çocukların muhayyilesini ve kendilerine verilen cezanın ağırlığını büyük çıplaklığıyla ortaya koyuyordu.)

"Onu bir topal ata bindiririm. Üstüne çadır örterim. Çadırın tepesine bir bıçak asarım. At topalladıkça bıçak kafasına dokunsun, akıllansın."

Gazeteciler arasında konuşkanlığıyla tanınan ve her fırsatta çocuğuna öğütler veren bir babaya, yer değiştirdikleri
takdirde çocuğunun uygulamak istediği ceza: "Ağzına fermuar dikerim"di.

Annesi üvey olan bir kız çocuğu "Gezmeye götürmem", bir sütçünün oğlu
"Eşeklerin yanında yem yesin".
Şiddetli baskı altında tutulan bir çocuk, "Olmaz, çocuk da olsa babaya el kalkmaz" diye
cevap veriyordu.

Okul öğrencilerinin yarısı, gazeteci ailelerin çocukları, yarısı da çevredeki gecekondulardan gelen yavrulardı. Anket, bu iki grup ailedeki görgü ve eğitim ayrımını bütün çıplaklığıyla göz önüne seriyordu.
Yaşayış şartları normal olan yavrular: "İyilikle söylerdim": "Poposuna usulca vururdum": "Yemek vermezdim": "İçinde fare olan tuvalete kapatırdım":  "İğne yaptırırdım": "Denize atardım,
yüzme biliyor" gibi cezaları babalarına layık görürken…

Gecekondu bölgesinde oturan çocukların cevapları çok daha ağırdı: "Bir tencere çorbayı kafasına geçirirdim": "Ayaklarından tavana asardım": "Baltayla keserim": "Kelepçelerim": "Ağaca bağlar, kırbaçlarım": "Yerim": "Pastırma gibi doğrarım": "Eşek sudan gelene kadar döverim": "Kaynar suyla haşlarım".

Aziz Nesin /  Şimdiki Çocuklar Harika

Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 100 M: 0 Y: 11 K: 25

24 Mart 2014 Pazartesi

Kabule Çoktan Razıydım

332. Gün (Kabule Çoktan Razıydım)

Oldukça güzel  bir anlatımla karşılaştım bugün. yazarın ilk kitabı ve öykülerden oluşuyor. Beğendiğimi söylemeliyim... Güzel bir alıntıyı sizlerle paylaşmak istedim dostlar...

İçten olduklarını bilsem de, Sergio’nun aşk sözlerinde, övgülerinde, hayranlık dolu bakışlarında, bana şimdiye değin başka hiçbir okşayışın vermediği zevki tattıran dokunuşlarında, savaşı kazanacağından emin bir erkeğin gururunu da hep sezerdim. 
Önceki ilişkilerimde de sezdiğim gibi. 
Bak güzelim, öylesine sert ve acımasızdın, mangalda kül bırakmıyordun, ama işte güvenini kazandım, seni uysallaştırdım, ödülüm de kucağımda mırlayan şu kedi yavrusu. 
Sonuçta Sergio, bana ne vereceksen ver, kabule çoktan razıydım.



Çünkü güvenmenin, sevgiye boyun eğmenin, tutkuya kayıtsız şartsız teslim olmanın ve bütün bunları karşılığında hiçbir şey beklemeden, mutluluğu bile düşlemeden, sadece aşk adına yapabilmenin sevincini keşfetmek, bir kez daha, yeniden keşfetmek istiyordum. 
İşte böylesine bir kendini verişi bir tek biz kadınlar başarabiliriz. 
Bir yenilgi gibi değerlendirilse de aslında bu hüzünlü bir zaferdir.

 Aslı Erdoğan /Mucizevi Mandarin


Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 0 M: 100 Y: 80 K: 16

23 Mart 2014 Pazar

Sakın Boş Verme

331. Gün (Sakın Boş Verme)

Paranı ver, gönlünü ver, canını ver
Ama SIRRINI VERME! ...
Günlerini say, kazancını say, büyüklerini say
Ama YERİNDE SAYMA! ...
İşini beğen, aşını beğen, eşini beğen
Ama KENDİNİ BEĞENME! ...
Emek ver, kulak ver, bilgi ver
Ama SAKIN BOŞ VERME! ...
Fidan büyüt, çocuk eğit, yoksul besle
Ama KİN BESLEME! ...
Davet et, hayret et, ülfet et, affet
Ama İHANET ETME! ...
Kitap oku, meslek oku, dünyayı oku
Ama LANET OKUMA! ...
Sınıfını geç, hayatını seç, rakibini geç
Ama GÜLÜP GEÇME! ...
Gönül al, dost al, yoldaş al
Ama BEDDUA ALMA! ...
Yaklaş, tanış, konuş, uzaklaş
Ama UŞAKLAŞMA! ...
Doğrul, sayrıl, evril, devril
Ama EĞRİLME! ...
Hislen, tasalan, seslen, uslan
Ama PASLANMA! ...
İtil, ütül, atıl, katıl
Ama SATILMA! ...

Mevlana


Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 0 M: 54 Y: 100 K: 0


22 Mart 2014 Cumartesi

Yarın Hiç Gelmez

330. Gün (Yarın Hiç Gelmez)

“Kendinizi başkasına anlatmayın...
Sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur.
Sevmeyen de inanmayacaktır zaten…
Onun hayatında bir seçeneksen,
Onun senin bir önceliğin olmasına izin verme.
İlişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür…
Uyandığında iki seçeneğin var…
Tekrar uyuyup bir rüya görmek, ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak…
Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız…
Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz…
Garip ama gerçek…
Bir kez bunu anlasak değişmek için hiçbir şey geç değil…
Mutluyken söz, üzgünsen cevap, öfkeliysen karar verme…
Zaman nehir gibidir…
Aynı suda iki kez yıkanılmaz…
An’ı yaşa, geçen su bir daha gelmez…
Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın…
Hep zamanının olmadığını söylersen, hiç zamanın olamaz…
Hep “yarın yapacağım” dersen, yarın hiç gelmez…“

Herakleitos / Fragmanlar


Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 70 M: 0 Y: 100 K: 25



21 Mart 2014 Cuma

Kimdi O? Yanındaki Kimdi?

329. Gün (Kimdi O? Yanındaki Kimdi?)

Kimdi o? Yanındaki kimdi? Ne konuşuyordunuz? İşte buna dayanamam. Kahrolurum. 

Dün gece ne yaptın? Nereye gittin? Ah otursaydın, beni düşünseydin ya? Eğlenebildin mi bari? Yatarken ne okudun? Sonra iyi uyuyabildin mi? Rüyanda neler gördün? Söylesene... Anladım artık beni sevmiyorsun. Sevdiğini sanmakla yanılmışım. Zaten çirkin bir adamım ben, sinirliyim. Kıskancım. Fazla hisliyim. Suçluyum. Kendimi sevgilerimin bencilliğinden kurtaramadım. Zayıf, bencil bir adamım öyleyse. Sonra yalancıyım, İkiyüzlüyüm. Seninle konuşurken seninle yatmayı düşünüyorum. Sevgiyle elini tuttuğum zaman, aslında kalçalarını tutuyorum. Bilmiyorsun. Kendime göre hesaplarım var benim. Yanımda olman gurur veriyor, sevinç veriyor bana. Fakat sana kimse bakmasın istiyorum, kimse konuşmasın seninle. Hep benim ol. Günün her saatinde ve ölünceye kadar benim ol. 

Beni seviyor musun? Evet mi? öyleyse söyle. Kimdi o? Yanındaki kimdi? Nereye gidiyordunuz? Seven zalimdir biliyorsun, aşk egoisttir. Sen zalim olma. Anlamıyorsun, anlamıyorsun... Biraz anla beni. Sana sitem etmeyeceğim artık. Bütün suç benim. Seni bu kadar sevmemeliydim. Şu köhne ve utanmaz dünyada ne bir kimse bu kadar sevilmeye değer, ne de bir kimsenin bu kadar sevilmeye hakkı var. Kendimizi ne sanıyoruz? Biz kimiz? Sus cevap verme. Teselliye ihtiyacım yok. 

Seni bu kadar sevmenin cezasını kendime ödeteceğim. Göreceksin... 

Ümit Yaşar Oğuzcan
Sahibini Arayan Mektuplar  -9-

Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 27 M: 70 Y: 65 K: 0

19 Mart 2014 Çarşamba

Cümlenin Sonunda Nokta Ol

328. Gün (Cümlenin Sonunda Nokta Ol)
Benim evladım yok ama okuttuğum tüm öğrencilerim benim birer evladımdır. Onları geleceğin yetişkinleri olarak gördüğüm için mesleğimin son gününe kadar doğruları öğreteceğim. Aşağıda yazan hemen her satırı içselleştirdiğiniz sürece yaşamın daha güzel olacağına olan inancım sonsuzdur.


“Evladım, ömrün boyu, sahteyi sevme,
Ham kalmış insana boynunu eğme.
Allah, doğru olandan yanadır, inan;
Geçici zevk için harama değme.
Yere düşenlere, bir de sen vurma.
Zalimden, gaddardan yana hiç durma.
Senden kuvvetliden dayak da yesen
Hıncını kendinden zayıftan alma.
Âlem ilerlerken yerinde kalma.
Rahatı, dünyadan kopmakta bulma.
En çirkini bile sevmesini bil,
En güzele bile müptelâ olma...
Vakur ol, değerini bir gün anlarsın.
Cümlenin sonunda nokta ol, varsın.
Öne geçmek için boynunu eğip
'Kambur ve değersiz bir virgül' olma!
Ne, çirkin yanlarına maskeler giydir,
Ne, yılışıp zorla kendini sevdir.
OLDUĞUN GİBİ GÖZÜKTÜĞÜN YER,
ÇIKABİLECEĞİN EN YÜKSEK YERDİR!
Bunlara uyarsan, dimdik durursun.
Gerçek mutluluğu bunda bulursun.
“Öğüdünle başarı gelmedi” deme;
Zengin olmasan da, İNSAN olursun...


Formun ÜstüFormun AltıFormun ÜstüFormun AltıRenk Kodu: C: 0 M: 100 Y: 80 K: 69


18 Mart 2014 Salı

Can Çıkar Huy Çıkmaz

327. Gün (Can Çıkar Huy Çıkmaz)
Derler ya dostlar insan yedisinde ne ise yetmişinde  de odur diye. Yaşım ilerledikçe atalarımızın söylediği özlü sözlerin ne kadar gerçek ve doğruyu yansıttığına tanık oluyorum. Bu da onu çok ama çok güzel anlatan bir öykü dostlarım...
Köyün birinde çok bilge bir adam varmış. Bazıları bilge adama sormadan bir yere gitmezmiş. Köyün dilencisi de başka köylere gitmek ve dilencilikten kurtulmak istiyormuş, dilenci ilk başta bilge adama danışmak istemez ama onun gibi dilenci arkadaşlarının baskısıyla ertesi gün bilge adamın yanına gitmeye razı olur. Yarın olur bilge adamın yanına gider, bilge hoş geldin der ve içeri alır.  
Dilenci
-Bu köyden gidecektim arkadaşlarım size uğramamı söylediler.
Bilge 
-Hayırdır niçin başka diyarlara gidiyorsun.
Dilenci
-Bu köyde saygınlığım 0 derecenin bile altında saygınlık kazanacağım bir yere gideceğim.
Bilge
-Yani başka köylere gidince dilenciliği bırakacağını söylüyorsun.
Dilenci
-Evet dilenciliği bırakıp bende normal bir insan hayatı sürdüreceğim.
Bilge 
-Normal bir insan olduğunda ne yapacaksın peki?
Dilenci 
-Hayallerim var yeni bir yuva kurmak evlenmek çocuk sahibi olmak istiyorum.

Bilge
-Hayal kurmak güzeldir ama unutma mesele hayalleri hayata geçirmektir.
Dilenci
-Doğru diyorsun ama derler ki kara sularda yüzmek zayıflatır. O yüzden temiz sulara gideceğim ve rahat rahat yüzeceğim.
Bilge
-Yüzmek zayıflatıyorsa balinalar neyi yanlış yapıyor. Önemli olan suya hâkim olmaktır, eğer sen doğru yüzerken zayıflıyorsan bu sudan değil sana verilen terbiyedendir.
Dilenci
-Doğru diyorsunuz ama ben sanki hiç denedim balina gibi yüzmeyi ama olmuyor sulara hâkim olamıyorum hep aynı derede yüzüyorum. Büyük balıklar çok bencil davranıyor.
 Bilge
-Eğer her gün aynı şeritten yüzüyorsan ve başarısızsan başka şeritten gidince başarılı olacağını bildiğin halde gitmiyorsan bu başkalarının bencilliği değil senin korkaklığındır, kendini boşuna yoruyorsun demek ki.

Dilenci
-Aslında ben çok meraklı bir adamım ve diğer köylerde neler oluyor çok merak ediyorum.
Bilge eliyle ufak bir heykeli gösterek;
-Sen bir heykele benzersin; heykelde etrafa bakıp durur ama hiç merak edipte sormaz neler oluyor hayatta. Eğer mutluluğu başka köylerde bulacaksan güle güle git. 

Dilenci çok teşekkür ederek ayrılır. Aradan aylar yıllar geçer Bilge adam bir gün karşı köye gider. Dönüş yolunda dilencinin teki para ister herkesten,
Bilge yardımsever biri olduğundan adama kesesinden 2 - 3 dinar vermek için elini kesesine atar, adama tam parayı verecek iken dilenci bilge adamın hemen ayağına sarılır bilge adam anlar, bu adamın köydeki dilenci olduğunu ve dilenci bilge adamın hemen ayağına sarılır

“Ne olur beni köye geri götür” der.

Bilge adamda 
-Ne o seni köye götürsem, dilenci gözüyle bakacaklar bu seni üzmüyor mu?
Dilenci
-Ha burada dilenci olmuşum ha köyümde ne fark eder.
Bilge
- Tamam seni alacağım artık dilenciliği unut diyeceğim ama unutamazsın çünkü can çıkar huy çıkmaz der ve geri köyün yoluna koyulurlar.
Renk Kodu: C: 24 M:100 Y: 28 K: 13