250. (Salt Sevginin
Huzuru)
Almitra konuştu,
“bize sevgiden bahset”
ve o müthiş sesiyle konuştu,
sevgi sizi çağırınca onu takip edin,
yolları sarp ve dik olsa da
ve kanatları açıldığında bırakın kendinizi
telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da
ve sizinle konuştuğunda ona inanın
kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,
sesi tüm hayallerinizi darmadağan etse de...
çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer
sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
en yükseklere uzanıp, güneşle titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,
köklerinize de inecek ve onları saracaktır, toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker, çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;
kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
bembeyaz olana kadar öğütür sizi; esnekleşene kadar yoğurur;
ve Tanrı’nın ilahi sofrasına ekmek olasınız diye, sizi kendi kutsal ateşine savurur...
sevgi bütün bunları, kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar...
ve bu biliş, hayatın kalbinin bir cüzzünü yaratır...
ancak korkunun kıskacında, salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsınız.
o zaman örtün çıplaklığınızı, ve sevginin harman yerine adım atın...
adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,
sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,
ve ağlayın ama tüm gözyaşlarınızla değil...
sevgi hiçbir şey sunmaz, sadece kendisini...
hiçbir şey kabul etmez kendinde olandan gayrı...
sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de...
çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir tümüyle...
sevdiğinizde “Tanrı benim kalbimde” yerine,
şöyle deyin, “ben kalbindeyim Tanrı’nın”
ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,
çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
sevgi bir şey istemez tamamlanmaktan başka...
fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
bırakın bunlar sizinde arzularınız olsun...
erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali...
şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
ve kanamak, yine de istek ve coşkuyla...
şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
ve bir sevgi gününe daha teşekkürle uzanmak...
sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
akşamın çöküşüyle de eve huzurla dönmek...
ve uyumak kalbinde sevgiliye bir dua,
ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...
“bize sevgiden bahset”
ve o müthiş sesiyle konuştu,
sevgi sizi çağırınca onu takip edin,
yolları sarp ve dik olsa da
ve kanatları açıldığında bırakın kendinizi
telekleri arasında saklı kılıç, sizi yaralasa da
ve sizinle konuştuğunda ona inanın
kuzey rüzgarının bir bahçeyi harap edişi gibi,
sesi tüm hayallerinizi darmadağan etse de...
çünkü sevgi sizi yücelttiği gibi, çarmıha da gerer
sizi büyüttüğü ölçüde, budayabilir de...
en yükseklere uzanıp, güneşle titreşen en hassas dallarınızı okşasa da,
köklerinize de inecek ve onları saracaktır, toprağa tutunmaya çalıştıklarında...
mısır biçen dişliler gibi sizi kendine çeker, çıplak bırakana kadar döver, harmanlar;
kabuklarınızı, çöplerinizi ayıklar, eler...
bembeyaz olana kadar öğütür sizi; esnekleşene kadar yoğurur;
ve Tanrı’nın ilahi sofrasına ekmek olasınız diye, sizi kendi kutsal ateşine savurur...
sevgi bütün bunları, kalbinizin sırlarını bulasınız diye yapar...
ve bu biliş, hayatın kalbinin bir cüzzünü yaratır...
ancak korkunun kıskacında, salt sevginin huzurunu ve hazzını ararsınız.
o zaman örtün çıplaklığınızı, ve sevginin harman yerine adım atın...
adım atın, kahkahaların tümünün olmadığı,
sadece gülebileceğiniz mevsimsiz dünyaya,
ve ağlayın ama tüm gözyaşlarınızla değil...
sevgi hiçbir şey sunmaz, sadece kendisini...
hiçbir şey kabul etmez kendinde olandan gayrı...
sevgi sahip çıkmaz, sahiplenilmez de...
çünkü sevgi, sevgi için yeterlidir tümüyle...
sevdiğinizde “Tanrı benim kalbimde” yerine,
şöyle deyin, “ben kalbindeyim Tanrı’nın”
ve sanmayın yön verebilirsiniz sevginin akışına,
çünkü sevgi, yolunu kendi çizer, sizi değer bulduğunda...
sevgi bir şey istemez tamamlanmaktan başka...
fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
bırakın bunlar sizinde arzularınız olsun...
erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali...
şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip, kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
ve kanamak, yine de istek ve coşkuyla...
şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
ve bir sevgi gününe daha teşekkürle uzanmak...
sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
akşamın çöküşüyle de eve huzurla dönmek...
ve uyumak kalbinde sevgiliye bir dua,
ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...
Halil Cibran
Renk Kodu: C: 0 M: 51 Y: 66 K: 32
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Ne güzel kelimeler onlar... Parmaklarınıza sağlık...