249. (Aşk Bir Hastalıktır.)
Hükümdar o gece rüyasında aşkı gördü. Rüyasında yine Bağdat Halifesi Harun
Reşid idi, tebdili kıyafetle bu kez Espanbur şehri sokaklarında dolaşıyordu.
Fakat, birden bire her yanını tedavisi mümkün olmayan bir kaşıntı sardı. Hemen
Bağdat'taki sarayına döndü, dönerken altı fersahlık yol boyunca kaşım kaşım
kaşındı ve saraya varır varmaz, eşek sütüyle yıkandı, gözde odalıklarına tüm
vücudunu balla ovdurdu. Halâ çıldıracak gibi kaşınıyordu ve neredeyse ölecek
hale gelene kadar vücuduna hacamat vurmalarına ve sülük yapıştırmalarına
rağmen, hiçbir hekim derdine deva bulamadı.
Bu şarlatanları başından savan Harun Reşid gücüne kavuşunca, düşünüp
taşındı, geçmek bilmez kaşıntıdan kurtulmanın tek çaresinin onu fark etmeyecek
hale gelene kadar, başka şeylerle oyalanmak olduğuna karar verdi.
Kendisini güldürsünler diye ülkesinde ki en ünlü meddahları, zihninin
sınırlarını zorlasınlar diye en bilgili âlimleri çağırttı. Şehvani rakkaseler
arzularını uyandırıyor, maharetli odalıklar uyanan arzularını
yatıştırıyorlardı. Fakat kaşıntısı hiçbir iyileşme alameti göstermeden, aynı
şiddetiyle devam ediyordu. Kaşıntı illetini kökünden kazımak için Espanbur
şehrini tecrit ettirerek bütün olukları ve su yollarını kaynar buharla
temizletti, fakat kendisi gibi şiddetli kaşıntı marazından şikayet eden başka
kimse yoktu. Başka bir gece yüzünü saklayarak Bağdat sokaklarında dolaşırken,
üst kat pencerelerinden gelen bir ışığı fark etti ve başını kaldırınca bir mum
aleviyle aydınlanan, yüzü altından yapılmışa benzeyen bir kadına gözü ilişti.
Bir an için kaşıntısı tamamen geçti, fakat kadın o anda pencere kepenklerini
kapatıp, mumu üfleyince kaşıntı geri döndü, şimdi eskisinden iki kat beterdi.
Kaşıntısının tabiatı o anda Halife'ye malum oldu. Espanbur'da dolaşırken, aynı
yüzün benzerinin bir an boyunca başka bir pencereden baktığını görmüş, kaşıntı
ondan sonra başlamıştı. "Bulun onu " diye buyurdu vezire, "zira
bana nazarı dokunan odur."
Muhafızlar yedi gün boyunca aradılar ama bulamadılar, sekizinci gün peçeli
bir kadın kendiliğinden saraya geldi ve huzura kabul edilmeyi talep etti,
Halife'nin acısını dindirebileceğini iddia ediyordu. Harun Reşid, huzura
getirilmesini buyurdu. "Demek o cadı sensin!" diye haykırdı.
"Ben o işlerden anlamam dedi" kadın, "fakat Espanbur
sokaklarında dolaşan bir adamın yüzünü gördüğüm andan itibaren dur durak
bilmeden kaşınıyorum. Istırabıma çare olur diye Bağdat'a taşındım, fakat ne
çare. Sonra Bağdat Halife'sinin de kaşındığını, kaşıntısına neden olan kadını
aradığını duydum ve bilmecenin cevabını buldum."
Bunları söyledikten sonra hiç çekinmeden yüzündeki örtüyü açtı ve onun suretini
gören Halife'nin bir anda kaybolan kaşıntılarının yerini bambaşka bir his aldı.
"Seninki de geçti mi" diye sorunca, kadın başıyla onayladı.
"Artık kaşınmıyorum, ama yerine bambaşka bir şey hissediyorum."
"Bu da çaresiz bir hastalıktır" dedi Harun Reşid, "hiçbir
adamın tedavi etmeye gücü yetmez."
Halife ellerini çırptı ve yakında evleneceğini ilan etti, hanımıyla
birlikte sonsuza dek mutlu yaşadı, taki.. Günleri Yok Eden Ölüm çıkagelene dek…
Salman Rushdie/ Floransa Büyücüsü kitabından alıntıdır.
Renk Kodu: C: 26 M: 75 Y: 11 K: 0
başlık annemlerin evinde bulunan eski bir fotoğrafı hatırlattı bana.babamın gençlik aşkıymış.adı emel.sarışın mavi gözlü bir içim su bir bayan.çok sevmişler birbirlerini ama o dönemin hain hastalığı diğer bir adı ince hastalık ayırmış ikisini.fotoğrafın arkasında "aşk çektirdiği ızdıraplara değmeyen bir hastalıktır" yazıyordu :(
YanıtlaSilyeni yılınızı kutluyorum.2014 sağlık mutluluk başarı ve bolluk getirsin.sevgi ve selamlar...
Çok hüzünlü bir hikaye... Fotoğrafın arkasında yazan yazı ise içime dokundu... Sizinde yeni yılınız kutlu olsun.
Sil